Hülya YAKUT
Fani olanı istemem
Bir nefeslik mola yeri demişler dünyaya.
Bir rüya gibi…Hayalle gerçek arası…
Başa konan aklara,geç kalmışların telaşına rağmen unutmuşuz bu dünyanın seyrangâh olduğunu.
Ne temaşaya doymuşuz,ne de paydos ziline beş kalışa aldırış etmişiz.
Zanlarımıza yenik düşüp,aldatmış ve aldanmışlığımızın yaman ezikliğinde kırıntılı kulluğumuza sığınıp,Cennet talep ettik.
Üzdük…üzüldük…
Kırdık…kırıldık…
Çok bilmişlik taslayıp,bildiklerimzde boğulduk…
Değer miydi?...
Hani kime yâr oldu yalan olduğunu bilip de yine de vazgeçemediğimiz dünya?
Kanunilere yâr olmayan dünya bize mi yâr olacak?
Gülerim.
Saba melikesi Belkıs olsak ne fayda?
Mülk-ü Süleymandı hani uçsuz bucaksız topraklar?
Sorarım.
Karunun hazinesi halâ dillerde,halâ aranır.
Peki ama Karun nerde?
Yaman duygular yumağında,karmakarışığım.
Sırça köşklerin harap olduğu,bir nefeslik dünyada ,çürük ipe dizilen hülyalarım ,kopan tesbihin taneleri gibi nasıl da darmadağınık.
Hazin,yanık,duygulu bir ses aydınlatır içimdeki karanlığı anca…ve o dahi kendimle kalınca…
Keşke hep olsa…keşke nefsimi ayaklar altına alabilsem de hep başarabilsem…ama…nafile..
Kimi zaman başka dinlerim ezanları.
Bu dünyanın bir nefeslik mola yeri olduğunu hatırladığım o zamanlarda,başka açarım kulağımı ezanlara…ve dahi,ruhumu.
Hele de saba makamında olursa…
Yanık…içli…hasret kokan..yalan dünyanın rağmına,ebedi sevdayla…garip…yetim…
Bilâl’i sevdayla açarım gönül kapımı o sese.
Çöl rüzgarları ürpertir duygu kanatlarımı.
Kısık nağmelerle,mahcup ve mahzun eşlik ederim,asırlar ötesinden gelen sese.
Özlerim…çok özlerim…
Masumiyeti…mahcubiyeti…mahzuniyeti…muhabbeti…’Ah!Davam!’daki daveti…
Ol derim kendi kendime.
Kul ol…kendin ol…muti ve razı ol….
Teslim,tevekkül içre ol.
İki ezan arasında ‘insan’ ol…Belkide sultan.
Ey Bilâl!
Muhammedi muhabbette eriyen!
Muhammedi aşkla dünyasından vazgeçen!
Bir nefeslik mola da rahatı,özgürlüğü elinin tersiyle itip,Muhammedi arkadaşlığı seçtiği için ebediyeti kazanan!
Okuduklarım ,seyrettiklerim değilsin.
Bilirim…
Kölelikten dostluğa ulaşansın işte.
İmrenirim…
Ve utanırım kendimden.Nefsimin eziyetinden yorgun düşüp,kendimden kaçarım.
Kendimden başka pek çok şeyi beğenmem.
Komşumu beğenmem…arkadaş beğenmem…o,bu,şu der,insan beğenmem…
Oralı,buralı der,veda hutbesini ağlayarak dinler,ama aksi davranırım.
Ey Bilâl!
Peygamber (s.a.v.) dostluğunu kazanan şanslı köle!
Oturduğum yerde talibim ya Nebiler Sultanının sevgisine…Ben O’nun muhabbetinden emin olmasam yitip gideceğim yoksa.
Her dilden edilen medh-u senalar…her tenden insanın sevmesi cesaretimi artırıyor.
Ve her dildeki dualara ‘amin’ sadalarıyla talib oluyorum ümmet olma şerefine.
Dünyayı yalan bulanların gölgesinde,zaaf hançerinin dayanılmaz ağrısı var içimde.
Ebedlere sevdalanan yüreğim,bir nefeslik molada takılı kaldı…
İşte bu tökezlemelerde yanık sesini duyar gibi dinlerim beş vakit İlahi daveti.
Eğilip bükülmenin değil,insan olmanın,kul olmanın,güzel ahlak sahibi olmanın davetini.
Çiçekli seccadelere emanet bıraktığım gözyaşlarımı,ezanlarla geri alırım.
Ezanları Bilalsiz,Bilali ezansız düşünmek eksik olur.
Habeşi köleliğine,Bilali sultanlığında takılı kalırım.
Kara teninin aksine,dostluğunla aklanan iman kuvvetin var aklımda.
İşte ben o aklıkta kaldım.
Teslimiyetine hayran
Allah-u Ekber deyişindeki manaya daldım.
La İlahe İllallah ilanındaki inanca,
Yanık sesindeki Peygamber (s.a.v.)aşkına,
Yüreklere dokunan beka davetini yakalayışına akarım.
Faniyim…Fani olanı istemem..
Fani ve yalan dünyayı hiç istemem.
Beka isterim…ebediyetle taclanan makam isterim.
Bilâl yürekli ezanlar düşlerim,bir de çöllerden dünyaya yayılan iman…
Ondan ötesi ve sonrasını bilemem…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.