İbrahim KİRAS
İsrail haddini bilecek
Önce Türk basınındaki “İsrail yandaşlığı” üzerine birkaç söz: Bu pek bilinmeyen bir husus değil; Türk basınında İsrail etkisi her zaman hissedilir olmuştur. İsrail devleti her ne yaparsa yapsın bizim “ana akım medya” bunu görmezden gelme veya tolere etme eğilimi içinde olur. Bu eğilimin elbette kültürel ve ideolojik bir açıklaması var. En basitinden “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesinin payı var buradaki yandaşlık duygusunda.
Ama Türkiye’nin bugün gelmiş olduğu yerde İsrail yandaşlığı rasyonel ve sürdürülebilir bir siyasi pozisyon değil.
Ne var ki İsrail yönetiminin Gazze’ye insani yardım götüren Türk barış aktivistlerini Türk medyası üzerinden tehdit etmesi eski alışkanlıkların ve eski ilişkilerin devam etmekte olduğunu gösterdi.
Gerçekten de, İHH’nın öncülüğünde organize edilen ve birçok ülkeden sivil yardım ve barış gönüllülerinin yer aldığı “insanlık filosu” ile ilgili haberler bir tür turnusol kağıdı işlevine sahip. Türkiye’nin dünya üzerindeki konumuna ilişkin tartışmada kimin hangi tarafta olduğunu anlatıyor bu konudaki tutumlar.
***
Habere birinci sayfasında bile yer vermeyenler bir tarafa, İsrail’in tehditlerini ve insani yardım girişimine karşı çıkma gerekçelerini kendi bakış açılarıyla “tevhit edenler” ibretlik bir tablo oluşturdu.
Barış gönüllülerinden “eylemciler” diye söz eden... Konuyu İsrail ile Hamas arasındaki bir mesele olarak yansıtan gazeteler gördük. İsrail yönetiminin tehditlerini duyuran, ama Türk Dışişleri’nin ve ilgili yardım kuruluşları ile bağımsız gönüllülerin açıklamalarını görmezden gelen gazeteler gördük.
Ama diğer taraftan bu vesileyle Türkiye’de yaşanan değişimin Türk basınındaki tezahürü de görüldü. Düşünün, eskiden olsa böylesine utangaç İsrail yandaşlığı yerine açık açık barış aktivistlerini suçlayan, hatta hedef gösteren başlıklar atılırdı. Buna da şükür! Özellikle de “bir kısım” basındaki İsrail yandaşlığını dengeleyen “öbür” gazetelerin varlığı da ayrı bir teselli kaynağı...
***
Yandaşlarını bırakalım; gelelim İsrail’e... Bugün İsrail’in başında bu ülke tarihinin en şanssız yönetimi var. Çünkü İsrail için mutlu ve huzurlu günler geride kaldı. Eskiden ne yaparsa yapsın yanına kar kalırdı. İşgallere, cinayetlere, katliamlara tepkiler Arap kentlerindeki birkaç öfkeli gösteriden ibaretti. BM Güvenlik Konseyi’nin göstermelik kınama kararları bile ABD tarafından veto edilirdi. İşte o rahat zamanlar artık geride kalmış bulunuyor.
İsrail’i çözüme zorlayacak yeni güçler var dünya sahnesinde artık. En başta da Türkiye.
Ankara’nın çözüm baskısı karşısında direnmeye kalkıştığında zararlı çıkacağını görüyor. Sözgelimi Telaviv’in “nükleer tehdit” niteliğini Türkiye tescil ettirdi.
ABD yönetimi her zaman olduğu gibi iki ülke arasındaki “özel ilişkiler”e vurgu yapıyor. Ama Washington da artık o eski Washington değil. New York’un baskısı geçmişteki kadar etkili olamıyor. Şimdi oradaki Yahudiler arasında bile İsrail’in korunması için sarf edilen enerjinin ABD’nin daha acil ve önemli çıkarları için harcanması gerektiğini savunanlar var.
İsrail’in çevresinde boşalan güç alanını yeni güçler dolduruyor. En başta da Türkiye.
Dolayısıyla İsrail Gazze’ye insani yardım götüren gemi filosuna karşı eşkıyalık yapmaya yeltenirse göreceği zararı hesap etmeli. En başta Türkiye’den “deprem gibi bir cevap” alacağını bilmeli.
Star
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.