Şahin DOĞAN
Karışık kafa, çalışmayan kafadan iyidir
Zamanın durmak bilmeyen hızlı akışına karşı durmak: divanelik. Kendini o akışın içine bırakmak bilgeliğin öteki adı. Geçmişten ve gelecekten sıyrılıp geçmişin hüzünlerini ve geleceğin endişelerini unutarak “şimdi”nin kucağına yumuşak bir döşeğe uzanır gibi bırakmak kendini. Ama bu mümkün mü? Geçmiş, acı ve tatlı bütün hatıralarıyla; gelecek, bütün kurgularıyla taciz ediyor, sıkıyor, “şimdi”yi, bu anı. İşte “trajedi” denen o lanet şey böyleci çaresiz anlarda doğuyor.
“İnsanca Pek İnsanca” yazarı haksız değildi. “Apollon” akademinin yani disiplinin, mantığın ve matematiğin temsilcisi; buna karşılık “Dionysos” sanatın yani coşkunun ve heyecanın temsilcisi. Bu iki mitolojik kutbun birleşiminin imkansızlığı trajedinin ana rahmi. Ölesiye biri olmak istemek ve fakat yine ölesiye diğerinden de vazgeçememek. İmkansızlığın imkanını arzulamak gibi tuhaf bir şey. Bütün uyanık zekaların talihi aşağı yukarı böyle.
Tolstoy, Dostoyevski, Balzac, Sadık Hidayet, Tanpınar… Trajedya’nın masum kurbanları. Bir anlığına bunları mutlu tahayyül edelim, imkansız gibi değil mi? Herhangi bir ilkeye bağlı ve tutkulu bir yaşamın erişilmez hazzını iliklerine kadar tatmamış vasat kıvamlı insancıklar için bu durum bir kelimeyle budalalık. Ya veli ya deli, ya Mevlana, ya Şems, ya İbn-i Sina ya İbn-i Arabi. İkisinin ortası: sahtekarlık. Kafa karışıklığı düşünmenin yani bu ikisinden birini tercih etme yoluna girmenin alameti. Onun için “karışık kafa çalışmayan kafadan iyidir” diyor bizim mahallenin şiirden emekliye ayrılmış meşhur bir şairi.
Çağları delip geçici iyi bir yazının -bütün anlam katmanları arasındaki ahengi bozmadan- latif, taze ve duru güzelliğine erişebilmek için çok okumak mı gerekiyor, çok düşünmek mi, yoksa çok yazmak mı? Bana kalırsa üçü de gerekmiyor. Sadece maya gerekiyor. Kalıtımla gelen o acayip maden. Büyük romancıların çok az roman okumalarının sırrı burada aranmalı. Ve özellikle “Mutsuz Dev” Balzac’ın kitap okuma nefretini. Zola haklı galiba! “Dehanın tamamından biraz azı doğuştan gelir” diyordu. Ötesi laf-ü güzaf. Hayatın en hazin demlerinden biri böylesi iyi yazılmış bir yazının son satırlarına doğru gelmek. Ne güzel, böyle bir yazı yazmayı başarmak, gerekirse ondan sonra hiç yazı yazmamak ve hatta ölmek!
Saçmalamak bile sanatkarane bir kabiliyet ister, ahmaklıktan farklıdır çünkü. Oğuz Atay, Ahmet Ümit, Cezmi Ersöz serapa saçmalık. Hayata tutunamayışlarının sebebi bundan. Ama o lanet olası sanatın her dokunduğu kara nesneyi ak eylemesi gibi simyager tesiri saçmayı bile munisleştiriyor, güzelleştiriyor, yaşamımızın kopmaz bir parçası haline getiriyor. Bundan dolayı peynir ekmek gibi okunuyorlar hala.
Yığınla kitap, insan ve hatıra… Her biri ayrı bir dünya, ayrı bir rüya. Kiminin dünyası kara kiminin ak; kiminin tatlı kimin ekşi; kiminin mesut kiminin bahtiyar. Doymayan, dinmeyen ve bitmeyen bir iştahla hepsini okumak, yutmak, yalamak ve anlamak istiyorsun. Kah usta bir kalemin büyüsü ezer sizi, kah peygamberane bir karakter esir eder. Hapsolursunuz nice sanal kahramanın gizemli dünyası içerisinde. Sonsuza kadar beraber olmak istediklerinizle yollarınız bilinmeyen bir nedenden ayrılır daima.
Her perestiş, her kelime, her buse iç dünyanız üzerinde şimşekler etkisi uyandırır. Bazısının talihi, bazısının ikbali, bazısının aşkı, bazısının bahtı, bazısının bahtsızlığı sizin olur, size geçer ve çoğu zaman siz de kalır. Bunalım bulaşıcıdır tıpkı hastalık gibi. Sınırlı bir midenin asla sindiremeyeceği bozuk kimyalı sayısız gıda. Sonuç: İflas etme. Yetinmeme, kanaat etmeme saadetin de felaketin de tek kaynağı. Sanatın, felsefenin, bilimin aynı zamanda. Trajik bütün intiharların besleyicisi bu sevimli ve tehlikeli duygu. İblis’in ilk kasıtlı günahı ve dahi Hz. Adem’in (as) ilk masum hatası.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.