Serdar BİLGİN

Serdar BİLGİN

Kırılacak şişe

"Onlar dünya hayatını seve seve (ahirete) tercih ederler." (İbrahim Sûresi, 14:3.)

Âhireti bildikleri ve iman ettikleri halde dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli bir lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir. O musibet sırrıyla, mü'minler dahi bazan ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatâda bulunuyorlar. ” (Sikke-i Tasdik-i Gaybî s:274)

Şu an hastanenin kardiyoloji bölümüne ait yatakhanesindeyim. Zihnimde uçuşan fikirler var, önümde kalem, kâğıt ve pencere… Üç gün önce telefonumun uzun uzun çalan sesi ile uyandım. Telefonun ucunda annem vardı. Babam hastalanmıştı. Kalp yetmezliğine bağlı akciğerlerinde ödem oluşuyor, nefes almakta zorluk çekiyordu. Apar topar hastaneye götürdük. Acildeki ilk müdahalenin ardından uzun sürecek tedavi için odaya alındı. Yanında refakatçi kaldım. Odada babam gibi kalp yetmezliği tedavisi gören iki hasta daha vardı. Babamın yatağının hemen yanında öğretmen emeklisi, 84 yaşında bir amca yatıyordu. İsmi Hüseyin’di. Durumu babama göre biraz daha iyiydi. Yemeğini yiyebiliyor, namazını kılabiliyor, yanında refakatçi kalmıyordu. Meslektaşımdı, eskiye dair anılarını ve tecrübelerini dinledim. İnançlı idi, birkaç kez vakit namazlarını birlikte eda ettik. Beni;  eşi, çocukları ve birkaç akrabası ile tanıştırdı.

Bir gün hasta ziyareti saati etrafı kalabalıktı. Onların muhabbetine eşlik ettim. Hüseyin amca, gençliğinden bu yana Allah’a olan sadakatinden bahsediyor ancak buna rağmen bu hale düştüğünden yakınıyordu. Sözlerine önce çok anlam veremedim. Oysaki dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmünde idi. Elbette bir gün kırılacaktı. Hüseyin amca, Allah’a olan sadakatine dünyada bir karşılık arıyor, şişenin kırılmasını istemiyordu. Ahireti bildiği ve iman ettiği halde dünyayı ahirete; kırılacak bir şişeyi bâki elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih ettiğine şahit olmuş, üzülmüştüm. Bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibeti ile karşı karşıyaydım. 

Dışarı çıktım. Hastane bahçesinde bir bardak çayın ardından tekrar babamın yanına çıktım. Babamın yatağının tam karşısında yatan Sinan Bey’in yanında hemşire vardı. Sinan Bey’in birkaç kez tuvalete gitmesine, yataktan kalkmasına yardımcı olmuştum. Sohbet etmiştim. Kendine ve çevresine dikkat ediyordu. Nazik, kibar bir İstanbul beyefendisiydi. Muhafazakâr değildi. Haberleri izlerken muhafazakâr kesime olan ön yargılarına şahit olmuştum. Yanındaki hemşire elindeki kâğıtta yazan soruları Sinan Bey’e sormaya başladı. 

-Efendim, sigara içtiniz mi?

-Hayır

-Düzenli spor yaptınız mı?

-Evet

-Alkol aldınız mı?

-Hayır

Sinan Bey, hemşirenin diğer sorularını sormasına fırsat vermeden araya girdi. 

-Ben bu hayatta her şeyi düzenli ve dikkatli yaşadım, hiçbir kötü alışkanlığım yok ancak bu haldeyim. 

Hemşire güldü, cevap vermedi. Sinan Bey; dünyaya dair her şeyi hakkıyla vermeye çalışmış, oyunu kuralına göre oynamış ancak şişe kırılmıştı.

Sinan Beyi ve Hüseyin amcayı düşündüm. Fikirleri ve hayat karşısında durdukları yer farklıydı. Ancak farklı cümlelerle aynı şeyleri ifade ediyorlar, kalp hastalıklarının yanında bu zamanın dehşetli bir marazını ve bir musibetini yaşıyor, ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli bir hatada bulunuyorlardı. Üzüldüm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum