Caner KUTLU
Kültür deyince...
Dil Allah'ın insanlara büyük bir nimetidir. Annenin memeler musluğundan süt gibi bir gıdayı verdiği ve bebeğin ağzını dayamasını ilham etmesi gibi, annenin diline de insanın hayal alemini açacak anahtarı vermiştir.
İnsan zihninin ilk 'girdi'leri annelerin öğrettikleridir (ana dili). Bundan sonrası, insanın büyümesiyle kendinde ihtiyar ve iktidar vehmetmesi sonucu ihtiyaçlarının ve hayallerinin de planlanmasını ve yeniden üretilmesini gerektirecek bir hayata atılmasıyla gerçekleşecektir.
*
Her şey hayal etmekle başlar elbette... Sonra, hayal, zihnin çarklarından geçerek kazandığı değerleri gösterecek bir şekle sahip olabilir.
İnsan zihni öyle bir makinedir ki, hem insanın hayalinde şekillenir hem de hayalini şekillendirir. Zihin, hem yapar hem de yaparken aslında (aslını da) bozabilir.
Zihnin mertebelerinden gelen farklı yüzleri vardır. İnsan bu yüzleri ya da basamakları seçerken ya da takılırken neticede ortaya çıkacak sonucu da hesap edebilmeli değil mi?
Sonuç ise her zaman 'kabul edilen'dir insan için... Kendinden gelen olduğu için böyledir.
*
'Kendinden gelen' insan için atılamazdır. İnsanın göstereceği, bu, kendinden gelenden başkası değildir.
İnsan 'kendinden gelen' demektir. Çünkü, insanın içinde bulunduğu şeffaf kozası olan nefis insan için kendidir. 'Ben' benimdir. Dışarısı zihnin de dışıdır; dış demek, hayalin çıplak olarak bulunduğu yer demektir. Şu halde, zihne girmeyen hayal ise cehennemdir.
İnsandan gelen 'işlenmiş hayal' ise 'görünen insan' demektir. Bu nedenle insan kendinden gelen olduğu gibi gerçek de kendinden geçen hayal demektir. Kendinden geçmeyen hayale gerçek demek insan zihninin işlevsiz kalması demektir. İnsanın bir üstünlüğüdür bu durum.. insanı insan yapan, her şeyi bir merakın parçası yapan.. insanı herşeye nezaret ettiren budur.
*
İnsanların ortak bir zihni olabilir mi?
Toplumsal bir 'var' olan insan için olmalıdır. Ortak hayaller, bunların işlendiği ortak zihin ve neticesi ortak gerçekler toplumu oluşturan ve bir arada tutan unsurlardır. Böylece her şeyin toplumsal bir gerçekliği, bir anlamı ve toplumsal bir dili olacaktır. En önemlisi de toplumsal bir görünümü olarak ortaya çıkacak ortak biçimi olacaktır.
İşte bu ortak zihnin üretim biçimine günümüzde kültür denmektedir.
Kültür de özenle üretilen bir şeydir. Dolayısıyla (müdahele edilmiş olmakla) müdahildir, dayatmacıdır. Kültür bu olumsuz yönünü hiç bir zaman söküp atamaz.
*
Kültür, şeyin fıtratını kullanarak, farklı beklentileri karşılayacak şekilde yeniden üretilmesini gerektirir.
Mesela, bir şeyin tabiattaki halinin bir kısım unsurlarını zararlı görüp ya da beğenmeyip törpüleme ya da yok etme yoluyla hayalinizdeki ideale yakın ya da gerçekte kullanılabilecek biçime sokarsınız. Ya da tabiatından ayrı yeni bir üretim biçimi geliştirirsiniz.
Kültürde ideal nokta işlevsel olmasıdır. Bu işlevsellik de günlük olarak görünebilir olacak ve fazladan bir işleme gerek bırakmayacaktır. Bu nedenle, kolayca erişilebilir ve kolayca kullanılabilir olmalıdır.
Dolayısıyla kültürün eşitleyici (ve orada sabitleyici) yönü baskındır. Farklılıkların mümkün olduğunca yuvarlatılması ile farklı olduğunu düşündüğü noktada sahiplendiği konuma doğru esnemeyi bir olmazsa olmaz olarak dayatacaktır.
*
Kültürün yaşaması için unsurların yuvarlatılması ve esnetilmesi kültürün taşıyıcıları için bir ödev olmalıdır. Sivriliklerin ve sertliklerin tabiatta bulunduğu gibi kabul edilmesi imkanı bulunamaz.
Ortak payda, kültürün belirlediği bir değerdir. Buna göre, 'kültür olmayan' şeyler zararlı ve hatta zehirli olabilir. Kültürlü olmayan saldırgandır, bozabilir.
*
Kültür herkese açık, ve fakat seçkin bir alan üretir. Bu alanın seçkinliği öncelikle korunaklı olması, zıtların girişine veya akışın getirdiği olumsuzluklara kapalı olabilmesidir. Kültürün dayatmaları, kültürün alanını koruma güdüsü olarak vazife görür.
*
Kültür insanın idealidir, deniyor. İnsanın hayalindeki ideal ise zaman ve mekana bağlı ortaya çıkacaktır.. ki bu durumda, gerçekte toplum için ideal olmaktan çıkar. Dolayısıyla kültür değişerek ilerlemelidir. Bu durumda da kültür idealinden uzaklaşır ve insan öznesine bağlı kalır. Böylece 'baskın insan' kültürün belirleyicisi olacaktır. Bu durumda kültürün toplum zihninin bir 'kök' sahibi olduğu savı geçerliliğini yitirecektir. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için kültür her noktada müdahil ve dayatmacı olmak konumundadır.
Kültür, insanın aslından yola çıkarken asıl sorun belli aşamadan sonra aslıyla bağı koparabilmesidir. Zira, fıtrat kültürün steril havasında değildir her zaman ve olamayacaktır.
Fıtrat insanın aczi ve fakrıdır, ilk bebeklikteki gibi, yeteneklerin sınırlı olmasıdır. Kültürlü olanın fıtrata belli zamanlarda da olsa uğrayıp geri dönebilecek zihin yolları tıkanmaya başlarsa, insan için kültür kötü bir müdebbire dönüşmüş demektir. İnsanı üretirken ya da eğitirken bozan kötü bir müdebbir...
Toplumsal zihni olduğu gibi, insan zihnini de kültür vasıtasıyla ezebilir, bozabilir veya yok edebilirsiniz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.