Mahir DUMAN
Efendim
“Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam,
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam.
Alev yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam,
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!..”
Yaman Dede
***
Sen efendim, hep zamanın ahirine işaret etmiştin. Ahir zamanın şerrinden, daima Rabbine sığınmıştın. O zaman imanı korumanın çok zor olacağına dikkat çekmiştin.
Biz, o korkulan zaman diliminin belki tam ortasındayız. Çarşıda, pazarda günahlar fazlasıyla müşteri buluyor. “Evlerimizin kapılarını kilitledik yabancılar girmesin diye. Sonra da televizyonları açtık.” Ecnebiler konuşulur oldu hanelerimizde. Onları komşu edindik. Televizyonlar, hanelerimizin en otoriter idarecileri... Daima üstlerine titrediğimiz evlatlarımız, sözümüzü dinlemez hale geldiler. Onlar bize, biz onlara yabancıyız artık. Tek ortak yanımız, evimiz.
Demek efendim, sen bunun için uyarmıştın ümmetini.
Biz, bir günahkârlar topluluğu olarak “ecnebileri taklit için” her şeyi yapıyoruz. Yaptıklarımız karşısında “yılanın deliğine girmek” daha sevimli hale geldi. İmanımızı muhafaza “elde ateş tutmak” kadar zorlaştı.
Sen, “komşusu açken tok yatanı” hiç hoş karşılamazdın. Biz, aynı çatının altındaki komşularımızı bile tanımaz hale geldik.
“Selâmı yaymamızı” istemiştin. Biz, onu da kuşa çevirdik. “Kur’an’ı okuyan ve okutanı en hayırlımız” olarak müjdelemiştin. Şimdi biz, çocuklarımızın Mushafla tanışmaması için bin bir cambazlık yapıyor, kitabına giden yolları kapatıyoruz.
Efendim, “sonradan gelenlerin, önceden gelenlere söveceğinden bahsetmiştin” bugün aynısını yaşıyoruz. Dedelerimizi beğenmez olduk.
“Çocukların terbiyesi, köpeklerden daha zor olacak” demiştin. Şimdi hayvanların marifetlerini gördükçe şaşırıp kalıyoruz.
Başka milletlere benzememe konusunda senden ciddi uyarılar almıştık. Ne yazık ki en başarılı olduğumuz alan “taklit” oldu.
Yine de ümitsiz değiliz efendim. Sen, bir ikindi güneşi olarak bütün parlaklığınla ortadasın. Son zamanlarda gelen “kardeşlerin” de seni çok seviyorlar sultanım. Biz biliyoruz ki sen de onları çok seviyorsun...
Adın anıldığında, kalp atışları artanlarımız var. Senin sevgin dile getirildiğinde, sararıp solanlarımız var. Senin adını uzak diyarlara taşıma aşkıyla yüreğimiz kıpır kıpır… Sayı çokluğunun önemsizliğini bilenlerdeniz.
Senin sünnetini rehber edinenlerimiz var. Yüce Rabbim onların hatırına bizleri de senin yolundan ayırmasın…
Peygamberimiz bir gün Hz. Ali’ye:
“Allah’ı sever misin? diye sordu. Cevap “evet” oldu. Sonra “beni sever misin?” dedi. “Elbette” karşılığını aldı. “Hasan ve Hüseyin’i, Fatıma’yı?” sorusuna da cevap “evet” geldi.
- Peki ya Ali, bu kadar sevgiyi bir kalbe nasıl sığdırıyorsun?
Hz. Ali hemen cevap veremedi. Evine gitti. Hanımı Fatıma annemize anlattı durumu.
Peygamber incisi şöyle konuştu:
- Bu soruda ne var. Allah’ı sevmen imanından, peygamberi sevmen gönlünden, Hasan ve Hüseyin’i sevmen babalığından, beni sevmen de nefsindendir.
İmam Ali, bu cevabı gidip Peygamberimize aktardı. Peygamberimiz gülümsedi:
- Ya Ali, bu meyve, peygamberlik ağacından alınmışa benziyor, dedi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.