Muhammed Numan ÖZEL

Muhammed Numan ÖZEL

Hulûsînın Bir Gailesi Var

Kaydedeceğimiz bu acib, tevafuklu hadisenin aslını evvela merhum albay Hacı Hulusi beyin hatıralarından okuyalım:

"Ben Elaziz'de tabur komutanlığı yapıyordum.1938 Dersim isyanının sebeb olduğu facia hadisesi neticelenmek üzere idi. Bizi de Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya me'mur ettiler. İsyan dedikleri şey de, bazı dağ köylerinin o yıl vergi vermeme meselesi idi. Aslında hadise basitti. Fakat nedense onu büyüttüler ve umumileştirdiler.

Bize verilen emir: Dersim ahalisini külliyen imha emri idi. "Canlı tek bir insan bırakılmayacak... Genç-ihtiyar, suçlu-suçsuz, çoluk-çocuk, kadın-erkek ne varsa hepsini imha..." Gerçi me'mur edildiğimiz bölgenin birçoğu Rafizî idi. Amma yine de bizim raiyetimiz ve halkımız idiler. O tarz muamele ve emir nasıl bir uygulama şekli idi bilemiyorum.

Ben kıt'a komutanı idim. En çetin ve zor vazifeyi de bize vermişlerdi. "Sen piyadesin, seni topla da takviye etmek gerekir" dediler. Çok mahzun ve mustarip idim. Neticede vuku bulacak haksız zulüm ve gadirleri düşünüyordum. Aynı zamanda iki tane çıkılmaz hissin ortasında kalmıştım:

Birincisi: Askerlikte emre mutlaka itaat...

İkincisi: Göre göre bildiğim, olacak olan zulümlerden kaçmak, o ortamda istifa etmek, belki başka manalar verilmek endişesi...

Bu me'yusane hüzünlü halet-i ruhiyemi Üstad'a da bildiremiyordum. Kâğıda bunları nasıl yazıp da derdimi dökebilirdim. Fakat Hazret-i Üstad, benim bu hüzünlü yeis ve kederimi hissetmiş olacak ki; hazırlığımızı tamamlayıp, sabahleyin merhum babamla vedalaştım ve atıma bindim, kıt'anın başına gidiyordum. O günü isyan yerine hareket edecektik.

Bir baktım, bizim hizmet eri arkamdan koşup geliyor. Elime bir mektup verdi, açtım gördüm ki; Hazret-i Üstad Kastamonu'dan Ürgüp müftüsü olan kardeşi Abdülmecid vasıtasıyla bana gönderiyor. [1]

Benimle şöyle konuşuyor:

Salisen: Hulusi’nin bir gailesi var diye hissediyorum. Merak etmesin. Risale-i Nur şakirtlerine İnayet ve Rahmet nezaret ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler. O musibetlere karşı sabır içinde şükür ile metanetle mukabele edilmek gerektir. Hem o, hem sizler bütün dualarımda ve kazançlarımda benimle berabersiniz...” [2]

Hazret-i Üstadın bu kerametkârane acib mektubu, hem Hulusi beyin inayet ve Rahmet nezareti altında himaye edileceğini bildirmesi içinde, haksız yere zulmen musibete uğrayan masumlarında akıbet ve neticelerini bildirmektir. [3]

Hulusi Bey diyor: Mektub bana büyük bir teselli verdi, nefes aldım. İsyan bölgesine vardık. Çok uzak mesafelerden birbirimize tek-tük birkaç mermi attıksa da, hiç kimseye bir şey olmadı. Kimsenin burnu kanamadı. Döndük dolaştık, kimseyi bulamadık. Bölgeyi terk etmiş, mağaralara çekilmişlerdi. Rahmet-ı İlahiye yardımımıza yetişti. Elimizi kirletmeden ve kana bulaştırmadan kurtardı ve muhafaza etti.”

Merhum emekli Albay Hacı Hulusi Bey, bu vakıayı birçok defa anlatmışlardı. Biz de bizzat dinlemiştik. Ayrıca da N. Şahiner, Hulusi Bey hatıratı içinde Son Şahitler-1 kitabında da kaydetmiştir.

Abdulkadir Badıllı (Mufassal Tarihçe-i Hayat-2 (1133)

[1] Mektup, Kastamonu'da yazılıp Isparta'ya gönderilmiş. Buradan da Ürgüp müftüsü Abdülmecid Efendi'ye yollanmış. Buradan da Hulusi Bey'e gönderilmiştir. Bu durumdu en azından mezkûr mektup, bu hadiseden bir ay önce yazılmış olmalıdır. O ise Hacı Hulusi Bey'in maruz kaldığı durum ancak bir haftalık bir meseledir. Bu hale göre Hazret-i Üstad hadiseyi vuku' ve zuhurundan çok önce hissetmiş görünmektedir. A.B.

[2] Kastamonu Lahikası (14)

[3] Malatyalı emekli Yüzbaşı Şevki Bey'den bizzat dinlemiş olduğum, o da yakın bir subay arkadaşından duymuş olduğu çok acib ve canavarca bir hadiseyi şöyle anlatmıştı:

“Dersim isyanında isyan eden bazı insanlarla askerler harp ederken, isyancılar yavaş yavaş çekilip dağın zirvesine doğru gitmişler. Bizim askerler onlara ulaşamıyor ve bir şey yapamıyorlardı. Bu defa herhalde gelen emirler mucibince, Hulusi Bey'e de verilen emir gibi, geri dönüp masum çoluk çocuk, ihtiyar demeden katletmeye başlamışlar.

Hatta hınçlarını alamayarak bazı taburların topladıkları çocuk-çocuk, kadın ihtiyar, bîgünah masumları büyük avlulu surlu bir evin içine doldurmuşlar.. Ve birçok teneke gazyağı döküp bunları ateşe vermişlerdir. Bu ateş içinde yükselen feryatlar ve çığlıklar ortasından, bir kadın kucağındaki bebeğini ateşte yanmaması için surun üstünden dışarıya fırlatmış. Fakat bir yüzbaşı o bebeği süngüleyerek, süngü ile tekrar surun üstünden ateşin ortasına atmıştı. Gözümle gördüm” dedi.

Nitekim 1951'de Büyük Doğu Mecmuası da hadiseyi aynı şekilde yazdı. (Abdulkadir Badıllı)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum