Muhammed Numan ÖZEL
Küfre Düşmanlık, Şahsa Düşmanlık Değildir
İnsaniyetin gereği merhamet ve yardımlaşmaktır.
İslam, insanlığın fıtratına en uygun dindir. Bu dinin temelinde adalet, merhamet ve hakkaniyet vardır.
İnsanları yargılarken ya da onlara yaklaşırken insanı, şahsı ile kalbinde taşıdığı inançları ayırt etmek, İslam ahlakının gereğidir. Bir Müslüman olarak bizim düşmanlığımız insanların şahıslarına değil, küfre ve zulme karşıdır.
İnsanın Şahsı ve İnancı Arasındaki Ayrım
Allah, insanı yaratırken ona irade özgürlüğü bahşetmiş ve doğru yolu seçmesi için Peygamberler ve rehber insanlar göndermiştir.
Bu rehberlik kişinin seçtiği yol, şahsi tercihlerine bağlıdır. Ancak bu tercih, onun insanlık onurunu asla ortadan kaldırmaz. Bir insan hakiki manada iman edip İslam'la şereflenebilir veya batıl itikadlardan birini de iradesiyle seçebilir. Bu Allah'ın insana tanış olduğu bir haktır.
İslam'da insanın yaratılışı, hilkâti hürmete layık kabul edilmiş. Bu, küfür karanlığında olanlar için dahi geçerlidir.
Bir kişinin kalbinde küfrün olması, onun insanlık değerlerini hiçe saymasını meşru kılmaz. Bu sebeple, düşmanlık şahsa değil, onun içinde kalbinde taşıdığı batıl itikad olan küfre yöneliktir. Barış zamanında kâfir olan bir insanın hayatı, malı, namusu dokunulmazdır. Savaş olursa eğer o aynı insan savaşa katılmazsa gene dokunulmazdır.
Mazlum ve Âfâtzedelere Yardım İslam’ın Gereğidir
Kur’an-ı Kerim, adalet ve merhamet kavramlarını inanç ayrımı gözetmeden insanlığın ortak değeri olarak tanımlar. Hucurat Suresi'nde “Ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletlere, kabilelere ayırdık ki birbirinizle tanışasınız. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileri olanınızdır.”[1] buyurularak, insaniyetin esas olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyor.
Buradan anlıyoruz ki, kâfir dahi olsa, bir insan mazlum durumuna düşerse Müslüman, Allah rızası için ona el uzatmakla mükelleftir. Bu, insaniyetin, merhametin ve İslam ahlakının bir yansımasıdır. Mesela tarihten düşman olan Yunanistan’da bir âfât olsa bizler müslüman olarak o tarihi düşmanlığı kenara bırakarak insaniyet itibariyle yardım elimizi uzatmalıyız
Bakın iki sene önce şubat ayında büyük bir afet yaşadık. Adeta yardıma koşmak için kollarını sıvamayan ülke kalmadı. Hâlbuki biz onların dinlerine göre onlar da bize göre kâfirken yardım ettiler.
Tarihî Örneklerden İlham Almak
İslam tarihi, bu konuda pek çok örnekle doludur. Peygamber Efendimiz (asv), Taif halkı kendisini taşladığında onların helak edilmesi için dua etmek yerine, “Ya Rabbi, onları hidayete erdir.”[2] diyerek şahıslara değil, içlerindeki küfre karşı bir mücadele örneği sergilemiştir. Benzer şekilde Hz. Ömer’in (r.a) hilafetinde, gayrimüslim bir mazluma yardım edilmesi için bizzat emir vermesi, İslam’ın bu ilkesinin evrensel boyutunu göstermektedir. Kurban eti ve zekât kalbi İslam'a ısındırmak için kâfirlere de verilebilir.
Zulümle Mücadele ve Hakkaniyetin Tesisi
Mazlum bir kâfire yardım etmek, Müslümanın imanının bir gereğidir. Bakın şimdi ABD’de büyük bir yangın var. Birçok insanın malı canı tehlikeye girmiş durumda. Ve insanlar bu şekilde afetzede oldular. İslam, zulmü ve haksızlığı kimden gelirse gelsin reddeder ve mazlumu, kim olduğuna bakmaksızın korumayı emreder. Çünkü adalet, ancak evrensel olduğu zaman anlamlıdır. Bir kâfire sırf inancı nedeniyle yardım etmemek, adaletin ruhuna aykırıdır ve İslam’ın öğretilerine ters düşer. Bu yangın ve afetzedelik sebebiyle kalplerindeki küfre bakmadan üzülmek gerekir. İyi oldu, hak ettiler, Gazze'ye böyle böyle deyip yaptılar gibi kin ve hınçlı sözler kesinlikle İslamiyet'in şerefine yakışan sözler değildir. Yaptıkları dedikleri başka şimdiki durumları başkadır.
Küfre düşmanlık, insanlığa değil; zulme karşı duruş, adaletsizlikle mücadeledir. Müslüman, kalbinde merhameti taşımalı, mazlumun yanında durmalı ve yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmelidir. Böyle bir duruş, sadece İslam’ın özüne uygun olmakla kalmaz, aynı zamanda insanlık onurunu da yüceltir.
Unutulmamalıdır ki, yardımlaşma ve merhamet, insanlık ailesinin ortak değerlerindendir ve Müslümanlar bu değerlerin öncüsü olmalıdır. Covid döneminde ülkemiz neredeyse tüm ülkelere maske vb. yardımda bulundu. Bu ülkemizin insanlık ve Müslümanlık onuruna yakışan bir durumdu.
Bediüzzaman hazretleri Kastamonu Lahikasında harplerde ölen gayr-i müslimlere de rahmetle bakmış ve onlara acımıştır. Bunlar kâfir, bunu hak etti şeklinde bir şey dememiştir. Bizler de yarın ahirette mesuliyete sebep olacak sözler ve işlerden kaçınmalıyız.
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı'nda insan sevgisi, muhabbet ve merhamet üzerine derinlemesine durmuştur. İnsanın yaratılışındaki ulvi maksatlar, iman ve marifetullah ile manalanır.
“Nass-ı hadîsle, böyle musibetlerde ehl-i imanın zayi' olan malları tam sadaka hükmündedir.
Hususan bu zamanda, yüz sadaka kadar o fâni malları, bâki ve daha çok ebedî mallara inkılab ederler.”[3]
Netice itibariyle, İnsanın şahsına duyulan sevgi ve merhamet, onun içindeki küfür ve dalaletten ayrı tutulmalıdır.
Tüm musibetzedelere geçmiş olsun.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.