![Muhammed Numan ÖZEL](https://cdn.risalehaber.com/author/933_b.jpg)
Muhammed Numan ÖZEL
Tasavvuf ve İslami Cemaatler Din Değildir
Müslümanlar, insanlığa hakikati ulaştırma amacıyla kitap ve sünnete uygun bir şekilde 1400 yıldır çeşitli isimlerle organize olmuş tasavvuf hareketleri, stk’ler, vakıflar, dernekler ve Cemiyeti Hayriye tarzında yapılar teşekkül etmiştir.
Bu yapılar, dine uygunlukları ölçüsünde “dinî”dir; ancak dinin kendisi değildir. Bazen müntesipleri sanki İslâmiyet’in o STK ile zuhur ettiğini ve hocalarının kitabını da kutsal kitap olduğunu ve hocaları da sanki bir Nebi gibi zannettirecek tarzda tutumlar sergilemektedir. Bu zihniyet ve düşünce tarzı hastalıklıdır ve uzak durulması gerekir.
İslâmiyet evrensel bir dindir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, İslam’ın bu evrensel özelliğini şu şekilde vurgular:
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[1]
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asv), sadece bir kavme veya sınırlı bir coğrafyaya değil, bütün insanlığa rehber olarak gönderilmiştir. Onun daveti, hiçbir zaman ırkî veya bölgesel aidiyetlerle sınırlandırılamaz:
“(Rasûlüm!) Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.”[2]
Bir müslüman; hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün kemalâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor.
“O’nun (asm) terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir peygamberi (as) tanımaz ve Allah'ı da tanımaz. Ve ruhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez.
Çünki peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve daveti umum nev'-i beşere baktığı için ve mu'cizatça ve dince umuma faik ve bütün nev'-i beşere bütün hakaikte üstadlık edip, ondört asırda parlak bir surette isbat eden ve nev'-i beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-ü dinini terk eden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemal bulamaz.”[3]
Hizmetlerin Ölçüsü: Kitap ve Sünnet
Tasavvuf ve İslami cemaatler, İslam’ın evrensel değerlerini toplumda yaşatmak ve gönülleri Allah’a yaklaştırmak için var olmuşlardır. Ancak bu hizmetlerin hakikati, kitap ve sünnete uygunlukla ölçülür. İmam-ı Rabbânî (ks) bu konuda şöyle buyurur:
“Hak tarikat, şeriat-ı garraya tâbidir. Şeriata muhalif bir şey tarikat olamaz.”[4]
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın caddesinden hariç ve onun arkasından gitmeyen muhaldir ki; hakikî envâr-ı hakikata vâsıl olabilsin.”[5]
Bu stk’lar içinde yer alan şahısların hataları veya İslam’a aykırı davranışları, o cemaatin tamamını veya İslam dinini bağlamaz. Çünkü İslam hukuku ve evrensel ahlak ilkesi, suçun şahsiliğini esas alır.
Abdulkadir Geylani (ks) bu konuda şu ikazı yapar:
“Şahsî kusurları genelleştirerek dine veya cemaatlere hücum etmek, adalet ölçülerine aykırıdır.”[6]
Yanlış Eleştiriler: Akıl ve Mantık Dışıdır
Cemaatler içerisinde yapılan bireysel yanlışlar üzerinden İslam’a veya o yapıya hücum etmek, aklî, mantıkî ve insanî bir tutum değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, adâletle hareket etmeyi emreder:
“Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun! Bu, takvaya daha yakındır.”[7]
İslam dini, kucaklayıcı ve birleştirici bir din olarak, hata yapanları ıslah etmeyi ve toplumu hakka yönlendirmeyi amaçlar. Bu bağlamda İslam’a hizmet eden yapıların misyonu, sadece eleştiri konusu değil, aynı zamanda desteklenmesi ve geliştirilmesi gereken bir husustur.
Mal mülk sahibi insanların yaptıkları hataları görüp paradan ve maldan ve bu hırstan soğumayıpta bir STK mensubunun yanlış hareketi sebebiyle İslâmiyet’ten soğuyan insanlar ne kadar sağlıklı düşündüğü sorgulamasını da tavsiye ederim.
Tasavvuf ve İslami cemaatler, İslam şemsiyesi altında dinî hizmetler yürütmek amacıyla teşekkül etmiştir. Dinin kendisi değildir. Bu yapılar, kitap ve sünnete uygunlukları ölçüsünde değer kazanır. Ancak ferdî yanlışların genele mal edilmesi, adâlet ve insaf ölçülerine aykırıdır.
Peygamber Efendimiz’in şu hadis-i şerifi, bu konuda temel bir ölçü sunar:
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin.”[8] Cemaatler ve tasavvufî yapılar, bu ölçüleri gözeterek insanlığı İslam’ın rahmet iklimiyle buluşturmaya devam etmelidir.
"Cemaat Din Değildir!" başlıklı yazımı da bu bağlamda okunmasını tavsiye ederim. Bu makalede, İslamiyet'e hizmet eden meslek ve meşreplerin dinin kendisi olmadığı, ancak dinin birer şubesi olarak faaliyet gösterdikleri ifade ettim. Ayrıca, İslam'a hizmet eden farklı yolların bir zenginlik olduğu ve bu çeşitliliğin ayrışma değil, iş bölümü ve tamamlayıcılık anlamına geldiğini...
Müslümanların, aralarındaki farklılıkları bir kenara bırakarak birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri gerektiğini...
Din düşmanlarının oyunlarına dikkat çekmek istedim.
Sonuç olarak, hiçbir cemaatin, meslek veya meşrebin din olmadığı, ancak dinin bir parçası olarak hizmet ettikleri ve İslam'a yönelik saldırılara karşı birlikte hareket edilmelidir.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.