
Mustafa ORAL
Kardeşim İbrahim, Ben Ölüyorum
Dünya mümine zehir, gafile şekerdir
İbrahim Fakazlı Denizli hapsinde dokuz ay Bediüzzaman ile kaldıktan sonra dört yıl Üstad’a hasret kalmıştır. Afyon Hapsine alınacağını öğrenince çok sevinir. Artık doya doya Üstad’ını görecektir. Ne var ki orada da istediği kadar görememektedir. Bu duruma çok üzülür. Ne pahasına olursa olsun yanına çıkmayı gözler. Son derece soğuk bir kış gününde gizlice Üstad’ın yanına çıkar.
Manzara dehşet vericidir. Üstad soğuğun eksi onbeşlere düştüğü bir günde pencereleri kırık, döşeme tahtaları aralıklı, ısınmak mümkün olmayan bir odada çift battaniye altında yatmaktadır. Derin yapılar Üstad ve talebelerinin şartlarını ağırlaştırdıkça ağırlaştırırken tecavüzcülerin, Komünistlerin, siyasî mahkûmların şartlarını alabildiğine iyileştirmektedir. Üstad’ın karşısındaki koğuşta Komünizmden müebbet hapse mahkûm bir genç ve bir kadına tecavüz etmiş doktor, bir de siyasî mahkûm vardır. Bunlar imtiyazlıdırlar. Koğuşlarının pencere camları yeniden takılmış, kapıları tamir edilmiştir. Dökme soba ve sıcak su vardır. Dışarıdan yardım da gelmektedir.
İbrahim Fakazlı bir gün, derin yapıların bir tecavüzcü kadar değer vermediği Üstad’a yaklaşır. Üstad çok hastadır. İbrahim’e elini uzatır:
“Tut.”
İbrahim tutup öper. Ateşler içindedir; eli sıcağına tahammül edemez. Üstad’ın gözleri kıpkırmızıdır. Bitkin halde konuşmaya başlar.
“İbrahim çok hastayım. Artık öleceğim. Ben memnunum… Ben ölmeye hazırım… Siz varsınız diye teselli buluyorum…”
Derken Ceylan gelir. Aynı şeyleri ona da tekrarlar. Ceylan ve İbrahim olayın şokunu hâlâ atlamamışlardır. “Ne yapalım?” diye çaresizlik içinde birbirine sarılır, ağlaşır, helalleşirler. Üstad da ağlamaya başlar.
“Siz gidin kardeşim, haber verin. Allahaısmarladık, ben ölüyorum...”
Üstad’ı bırakmak istemezler. Üstad “Gidin.” diye tekrar uyarır. Üstad’ın kendileri için ettiği dualar eşliğinde odadan ayrılırlar. Dönüşte kardeşlere meseleyi anlatırlar. Dualar ederler, Cevşen’ler okurlar.
Üstad’a talebelerinin yemek vermesine müsaade edilmez. Devlet tayını gönderilir fakat Üstad kabul etmez. Buna rağmen birçok kez zehirlenir. O gün İbrahim, Üstad’ın yine zehirlendiğini anlar. Yanından ayrıldıktan yarım saat sonra Üstad pencerede görünür. El, kol işaretleri ile saati sorar. İbrahim şaşırır. O kadar ağır bir hasta nasıl kısa sürede ayağa kalkabilir? O an bir daha anlar ki bu işin içinde Allah vardır.
Hava soğuk olduğu için İbrahim daima elbiseyle yatar. Tenekede ısıttığı su ile tuvalette banyo yapar. Kış mevsimidir. Her taraf donmuştur. Afyon’un çevreyle irtibatı kesilmiş, demiryolu kapanmıştır. 15-20 gün şehre yiyecek, yakacak gelmemiştir. Üstelik sular akmıyordur. Üstad’ın durumu daha vahimdir. Camları kırık yetmiş kişilik koğuşta yapayalnızdır. İbrahimler İdareye başvururlar. “Soğuktan donuyoruz. Üstad’ımız artık dayanamıyor. Kömür, yakacak, soba verin.” derler. Fakat netice alamazlar. Halk haberdar olur, şehrin ileri gelenlerine baskı yapar. Sonunda herkese birer teneke kömür verilir. Ama ne soba, ne de mangal vardır. Üstad’ı camları kırık koğuştan alıp, hırsızların bulunduğu koğuşa verirler. Güya Üstad’a acımışlardır. Asıl niyetleri eziyettir.
İdarenin planı ters teper. Mahkûmlar Üstad’a daha çok yaklaşır. Mustafa Osman yaptırdığı sobayı Üstad’a hediye eder. Nur Talebeleri de hisselerine düşen kömürü Üstad’a verir. Koğuşun bir kısmını battaniyelerle bölerek Üstad için oda yaparlar, soba kurarlar. Üstad’ı rahatsız etmemek için ses seda çıkarmazlar. Diğer koğuşlar, gardiyan ve müdür odaları soğuktan donarken Üstad'ın bulunduğu koğuş hamam gibi sıcak olmuş, cennete dönmüştür. Mahkûmlar Üstad’a hizmet için yarışa girmişler ve namaz kılmaya başlamışlardır. El-Hüccetü'z-Zehrâ Risalesi böyle bir ortamda yazılır.
Bu nurlu hizmet işte böyle iman kahramanlarının omuzlarında bu günlere geldi.
Ne mutlu insanlığın ebedi saadeti için her türlü zorluğu göze alanlara…
Ne mutlu her türlü çileye rağmen iman bayrağını bu günlere kadar getiren nur kahramanlarına…
Ne mutlu nurlu kahramanlardan emanet aldıkları iman bayrağını sonraki nesillere ulaştıranlara…
Ruhlarına el-Fatiha…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.