Halil KÖPRÜCÜOĞLU
Nur Talebeleri, Kur’an ve Sünnet’e uyarak cemaat olmuşlar ve inşallah cemaat kalacaklardır!-2
C- İhlâs ve Tesânüd-ü hakiki ile büyük fayda verilebilir
a-“Nurun 21. Lem'a-i İhlâsında izah edildiği gibi, haklı şûrâ ihlâs ve tesanüdü netice verdiğinden, üç elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakiki ile, üç adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlâs ve tesanüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş gördüklerini, çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor.
Madem beşerin ihtiyacatı hadsiz ve düşmanları nihayetsiz ve kuvveti ve sermayesi pek cüz'î; hususan dinsizlikle canavarlaşmış, tahribatçı, muzır insanların çoğalmasıyla, elbette ve elbette, o hadsiz düşmanlara ve o nihayetsiz hâcetlere karşı, imandan gelen nokta-i istinad ve o nokta-i istimdad ile beraber hayat-ı şahsiye-i insaniyesi dayandığı gibi, hayat-ı içtimaiyesi de yine imanın hakaikinden gelen şûrâ-yı şer'î ile yaşayabilir, o düşmanları durdurur, o hâcetlerin teminine yol açar.” (İlk Dönem Eserleri, 561)
b-“… üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.
Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.(Lem’alar, 270)
3-ASRIN CEMAAT ASRI OLUŞU
A-“Mesela, nasıl ki gayet büyük bir meydan muharebesinde ve iki tarafın bütün kuvvetleri toplandığı bir sahrada iki tabur çarpışıyorlar. Düşman tarafı, en büyük ordusunun cihazat-ı muharribesini kendi taburunun imdat ve kuvve-i mâneviyesini fevkalâde takviye için her vasıtayı istimal ederek ehl-i iman taburunun kuvve-i mâneviyesini bozmak ve efradının tesanüdünü kırmak için her vesileyi kullanır. Ehemmiyetli bir istinadgâhını kendine temayül ettirerek ihtiyat kuvvetini dağıtır. Müslüman taburunun herbir neferine karşı, cemiyet ve komitecilik ruhuyla mütesanid bir cemaat gönderir. Bütün bütün kuvve-i mâneviyesini mahvetmeye çalıştığı bir hengâmda…
…"Meyus olma! Senin öyle sarsılmaz bir nokta-i istinadın ve öyle mağlûp edilmez muhteşem orduların ve tükenmez ihtiyat kuvvetlerin var ki, dünya toplansa karşısına çıkamaz.
Senin şimdilik mağlûbiyetinin bir sebebi, bir cemaate ve bir şahs-ı mâneviyeye karşı bir neferi göndermenizdir. Çalış ki, herbir neferin, istinad noktaları olan dairelerinden mânen istifade ettiği kuvvetli kuvve-i mâneviyeyle bir şahs-ı mânevi ve bir cemiyet hükmüne geçsin" (Kastamonu, 71)
B-Aynen öyle de, ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle, cemiyet ve komitecilik mayasıyla bir şahs-ı mânevî ve bir ruh-u habîs olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avâmın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an'aneyle gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. (age)
C-Her bir Müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya meyusâne çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu gösterip ve ondan mukâvemetsûz maddî, mânevî imdat getirmek hizmetinde harika bir emirber nefer olarak Âyetü'l-Kübrâ risalesini İmam-ı Ali (r.a.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş. (Kastamonu Lahikası,71)
D-Şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil. şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dahi derecesinde olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin Şahs-I Mânevîsini Temsil etmezse, muhalif bir cemaatin şahs-ı mânevîsine karşı mağlûptur. Şu zamanda, kuvvet-i velâyeti ne kadar yüksek olursa olsun, böyle bir Cemaat-İ Beşeriyenin ifsâdât-ı azîmesi içinde nasıl ıslah eder? (Mektubat, 621)
4-RAHMETİN CEMAAT ÜSTÜNE OLMASI
A-Allah’ın rahmet elinin, cemaat üzerinde olduğunu, cennetin ortasına girmek isteyenlerin topluluktan ayrılmamaları gerektiğini söylüyor ASM... (Tirmizî, Fiten, 7)
B-"Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız.» (Şuara, 56)
C-Hz. Ömer’in (ra), “İslâm İslâm olmaz cemaat olmadıkça, cemaat cemaat olmaz emir olmadıkça, emir emir olmaz ona itaat olmadıkça” sözü de, konunun anlam ve ehemmiyetini müthiş bir şekilde özetliyor.
D-İslam’da cemaat; aynı iman ve gaye etrafında toplanmış Müslümanlar topluluğudur. Cemaat; rastgele, tesadüfen, iş olsun diye veya şartların bir araya getirdiği insanlar topluluğu değildir. Cemaatin üyeleri de ne yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiğinden habersiz ve şuursuz kimseler değillerdir.
E-Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir. Akıllı birlikteliktir. Kuru kalabalık, kitle(cemadât) değildir. Cemaat; aşkı, adanmışlığı ve aidiyeti hisseden tevhid ehli Müslümanlardan oluşur. Cemaat olmak; Allah’ın (c.c.) rızasına yönelik ortak bir kararlılıktır. En geniş anlamıyla ‘cemaat’; İslâm ümmeti topluluğunu ifade eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün Müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde ‘cemaat’tirler.
F-Cemaatin ana özelliği, aynı Allah’a, aynı peygambere, aynı Din’e inanmaları, aynı Kıbleye yönelmeleridir. Bu kadar birleri olan bir topluluğun, cemaat olmaması mümkün değildir. Birlik ve beraberliğin temel dayanağı ise Allah’ın kitabı Kur’an ve Rasulullah’ın sünnetidir. İbni Mesud, İslam cemaatini, “cemaat, hak üzere ittifak etmiş insanlar topluluğudur…ifadesiyle açıklamıştır.
G-Topluca, hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” (Al-i İmran, 103)
H– “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” (Al -i İmran, 104)
“Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.” (Tevbe, 119)
“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever.” (Saff Suresi, 4)
Cemaat rahmettir, tefrika (ayrılık çıkarma) ise azaptır.” (A.b.h., Müsned: 4/145)
“İki kişi bir kişiden hayırlıdır. Üç kişi iki kişiden hayırlıdır. Dört kişi üç kişiden hayırlıdır. Cemaat olmanız gerekir. Muhakkak ki Allah’ın (yardım) eli cemaatle beraberdir. Allah azze ve celle ümmetimi ancak hidayet üzere cem eder, toplar. Bilin ki cemaatten uzak duran her kişi ateşe düşer.”
Muaz’dan (ra) peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Muhakkak ki şeytan insanın kurdudur, tıpkı tek kalan, sürüden uzaklaşan, kenarda olan koyunu alıp giden davar kurdu gibi. Sakın bölünmeyin. Cemaatin, umumun, mescidin yanında olun.”
“Ümmetim dalalet üzerine asla toplanmaz. Öyleyse cemaatin yanında olun. Muhakkak ki Allah’ın (yardım) eli cemaatle beraberdir.”
“Cennetin ortasında oturmak kimi sevindirirse, cemaatten ayrılmasın. Çünkü şeytan tek kişiyle beraberdir. İki kişiden uzaktır.”
“Bereket cemâatle beraberdir.” (İbn Mâce)
Huzeyfe’den (ra) Peygamberimizin (asm) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“(Ahir zamanda) cehennem kapılarına davet eden davetçiler olacak, kim onlara icabet ederse onu cehenneme atarlar.” Dedim ki: “Ya Rasulullah onları bize tavsif et.”
Buyurdular ki “Onlar öyle kimselerdir ki (cildleri) bizim cildimizdendir ve bizim dilimizle konuşurlar.” Ben “Ya Rasulullah! Ben buna erişirsem bana (o zamanda) ne yapmamı emredersin.” dedim.
O da “Müslümanların imamına ve cemaatine yapış. Eğer Müslümanların bir cemaatı ve imamı yoksa bütün fırkalardan uzaklaş, (açlıktan) bir ağacın kökünü ısırma derecesine gelsen bile (onların içine girme.) ölüm gelinceye kadar böyle devam et.” (İbn Mace)
İslâm cemaatle yaşanan bir dindir, kelimeyi şahadeti söylerken “ben” ifadesini kullanırız. Gayrısından ise Fatiha’da olduğu gibi ‘biz’ ifadesi kullanırız. Rabbimizin tanımladığı ‘BİZ’ ifadesi İslam cemaatini ifade etmektedir.
Muhammed İkbal’in teşbihiyle toplum ağaca, müslüman da ağaçtaki yapraklara benzetilmiş, müslümanın ağaç dalındaki yaprak gibi güneşten ve köklerinden gıda almaya devam etmesi gerektiği; Kur’an ve Sünnete, İslâm cemaatine, tarihî ve manevî köklerine bağlı olduğu sürece ağaçtaki gibi yemyeşil kalacağı, kökle irtibatı koptuğunda ise yere düşüp kuruyan, çer çöp olan yaprak gibi olacağı ifade edilmiştir.
Halbuki günde beş vakit namazla camilerde cemaatleşmenin, cuma günleri de geniş katılımlı cemaatleri oluşturmanın, nihayet hac ve bayram günlerinde bütün ümmeti aynı çatı altında ve cemaatte birleştirmenin gayesi, birlik ve beraberlik şuurunun, cemaat bilincinin aşılanmasıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.