Peygamber Efendimiz (asm) elbette okuryazar değildi

Çünkü Peygamberimizin okuryazarlığı konusunda aksine bir fikir bulunmamaktadır. Tarih kitaplarında bunun böyle olmadığını söyleyen tek bir belgeye rastlanmamaktadır.

Aslında burada tartışılması gereken husus: O’nun okur yazarlığından çok neden okur yazar olmadığıdır? Yani, Neden okur yazar değildi veya neden ümmi idi? diye sorulmalıdır.

Şimdi, bu soruya cevap vermeden önce şu tarihi gerçeği bilmemiz gerekiyor. O da şudur: O dönemde Mekkelilerin ekseriyeti zaten okur yazar değildi. O ortamda okur yazar olmanın fazla bir değeri de yoktu. Çünkü iletişimi yazıyla değil şiirle veya edebiyatla sağlıyorlardı.

Herhangi bir olayı veya fikri şiir kalıplarına döker, şairler onu panayırlarda en güzel şekilde anlatmaya çalışırlardı. Veya edebiyat kurallarına dayalı hitap yoluyla ifade ederlerdi. Bu işi de ezber yoluyla yaparlardı.

Yani, o dönemde ifade yeteneği ve hitap kabiliyeti daha önemli idi. Herkes insanların o yönüne bakıyordu. Peygamberimizin (asm) kendi ifadelerinde müthiş bir belagat ve cezalet olduğu gibi, getirdiği ayetlerde de bu anlamda çok daha yüksek bir özellik vardı. Hiç kimse ayetlerin belağatına yetişemiyordu. Bugün de yetişememektedir.

Bu tespiti yaptıktan sonra gelelim "isteseydi öğrenemez miydi?" sorusunun cevabına. Elbette öğrenirdi, o Zat zeki bir insandı, isteseydi çok kısa zamanda öğrenirdi.

"Neden öğrenmedi?" sorusuna gelince:
Öğrenmedi çünkü O’na öyle emredilmişti. “Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.” (A’râf Sûresi, 62. Ayet) ayetine tabi olarak hareket ederdi. Yani, O vahiyle hareket ederdi.

Demek ki, Rabbi, O’na bildirmemişse veya emretmemişse kendi iradesiyle bir iş yapmadığı hakikati ortaya çıkıyor. Demek ki, Allah (CC) O’nun ümmi kalmasını istemiş. O da bu emre itaat etmiş ve öğrenme teşebbüsünde bulunmamıştır.

"Allah dilemedikçe siz hiçbir şeyi isteyemezsiniz." (İnsan Sûresi: 76:30.) ayeti de bu meseleye ışık tutuyor. Allah dilemedikçe yaprak bile kıpırdayamaz. Peygamberimizin bu kaidenin dışında olamayacağı açıktır.

Ümmi olmasının elbette binlerce nedenleri ve hikmetleri vardır. Bu hikmetlerinden bir ikisini daha ifade etmek istersek:

Öncelikle O’nu dinleyenlerin okur yazar olmadığı düşünülürse onlar gibi birinin onlara rehber olması irşat kaideleri açısından daha uygun düşmektedir. Onlar gibi oturup onlar gibi yemeli, içmeli, onlar gibi yatmalı ve kalkmalı ki, hakiki anlamda onlara önder olsun.

Ayrıca, bu dünya imtihan yeridir. Peygamberimiz (asm), her yönüyle harika olsa, her yönü mu’cize olsa ihtiyar, irade elden gider. Herkes iman eder. İman etmek istemeyenlere açık bir kapı bırakılmalı ki, imtihan sırrı ortadan kalkmasın.

Bir sınav düşünün sorular sorulduktan kısa bir zaman sonra tüm cevaplar açıktan ilan edilse o sınav sınav olmaktan çıkar. Bilenle bilmeyen bir olur.

Onun gibi: Allah isteseydi gökyüzüne yıldızlarla “Allah birdir” diye yazardı insanlar da ona bakar eksiksiz iman ederdi. O zaman da iyi ile kötü, gerçek inananla kalben inanmayanlar fark edilemezdi. Yani imtihan sırrı ortadan kalkmış olurdu. Demek ki, böyle bir tarzın tercih edilmiş olması amaca hizmet etmesi açısından gayet uygun bir tercih olduğu görülmektedir.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.