‘Risale-i Nur Hizmeti’ ve ‘Hizmet Hareketi’

Bu toplum, inançlı ve nitelikli insan yetiştirmenin gereğine hep inandı. Bu yolda hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı. Bediüzzaman’ın 20.asrın başından itibaren ısrarlı teklif ve takipçisi olduğu, din-bilim, akıl-iman ittifakına dayanan ve Medretez-üz Zehra kavramında sembolleşen “maarif” meş’alesi, insanların eğitime yönelmesinde ayrı bir ilham kaynağı oldu. Bu meş’ale, ülkelerin en ücra köy odalarından, uluslararası nitelikli üniversitelerin kürsülerine varıncaya kadar her yerde, artan bir ilgiyle akılları ve gönülleri aydınlatamaya devam ediyor.

Çeyrek asırdan bu yana, Türkiye’de ve dünyada açılan “Türk Okulları” gerçeği, bu toplum insanlarının eğitime himmetinin eseri olarak ortaya çıktı. Bu potansiyel, “Hizmet Hareketi” veya “Gülen Hareketi” isimleriyle tanındı ve tanınıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla 2002’de çıkılan yolda, siyasette oluşan büyük toplumsal koalisyonun da önemli sivil odaklardan birisi, şüphesiz Hizmet Hareketi idi. Onbir yıl boyunca da hep böyle oldu ve konumunu korudu.

Ne var ki, “Hizmet Hareketi”, eğitim merkezli ve küresel boyutlu  hizmetleriyle ülkemizin yaşadığı değişim ve gelişim hamlesine katkılar yapmak, eksiklikleri tekmil etmek konumunda iken, siyasi otorite ile sürdürdüğü onbir yıllık sivil nitelikli pozitif ilişkiyi, bir gecede terk ederek, siyasal boyutlu bir hareket kimliğine soyundu. Kendisine yakın bürokrasiyi siyasi amaçlı operasyonların aracı yaparak, iktidarla hesaplaşmaya girişti. Kendisini, durduk yerde siyaset kurumunun önüne attı. Bu tutum, halen yargı yoluyla karşılığını görmekte olduğu  tepkileri beraberinde getirdi. Daha önemlisi, “manevi bir cemaat kimliğinin”, uluslararası partnerlere dayalı bir “siyasi cemiyete” dönüştüğü inancı, toplum genelinde büyük bir hayal kırıklığına ve güvensizliğe yol açtı.

Bu ülke insanının, hatta, muhalif-muvafık neredeyse, son otuz yıldaki bütün hükümetleri hiç yüksünmeden, bu gurubun eğitim ve kültür hizmetlerine sağladığı, maddi ve manevi destek, bir anda, anlamsız ve dayanaksız duruma düştü.

Daha da kabul edilemez olanı, Hizmet Hareketinin, iktidar hedefli siyasi bir projeyi, bürokrasinin labirentlerinden giderek, vesayet döneminin taktik ve stratejilerine benzer yöntemlerle hayata geçirme çabaları, ne yazık ki, çok haksız ve asılsız şekilde Risale-i Nur’a mal ediliyor. Hizmet hareketinin siyaset kurumu ile hesaplaşmaya soyunmuş tutumlarının fikri dayanağı, sanki Risale-i Nurlar imiş gibi bir algı uyandırılıyor. Risale-i Nur hizmeti, sanki siyasallaşmanın malzemesiymiş gibi hak etmediği bir ithamla karşı karşıya bırakılıyor. Kimden gelirse gelsin bu yaklaşım, gerçek dışıdır ve Risale-i Nurlara büyük bir haksızlıktır.

Garazsız, ivazsız, hasbi bir İman Hizmeti olan Nurculuk, bu ithamı hiç hak etmiyor. Ve böyle bir algının muhatabı da olamaz. Bu görüş, Bediüzzaman’ı ve hizmetini tanımamaktır. Hizmet Hareketinin, son iki yıldan bu yana belirginleşmeye başlayan siyasi hayata  müdahaleci tutumları, Risale-i Nur’un özgün hizmet şablonu ile kesinlikle örtüşmüyor. Hizmet hareketi, eylemleriyle ve medyasıyla “siyasal İslam”ın kendisine has bir versiyonunu oluşturmaya doğru, Risale-i Nur’dan kopuk bir şekilde dolu dizgin gidiyor. Herkesin takdir ettiği eğitim hizmetleri, öne çıkarılıp idealize edilerek, bu yanlış siyasallaşma gerçeği saklanamaz.

“Risale-i Nur’un esas mesleği olan şefkat, hak ve hakikat ve vicdan, bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten men etmiş” ifadesinde de görüldüğü gibi,  Bediüzzaman’ın tesis ettiği “iman ve Kur’an Hizmeti”nin, siyasi iktidar odaklı bir öngörüsü kesinlikle yoktur. Risale-i Nur hizmetinin en bariz özelliği, iktidar odaklı siyasetin dışında kalmak ve iman dersine ihtiyaç duyan herkese kapısını açık tutmaktır. Bediüzzaman’ın, kendi ifadesiyle “yegane meselesi” budur. Bu yönüyle Risale-i Nur, “apolitik”tir. Risale-i Nur öğretisinin meşguliyet alanı, insan merkezli, iman eksenli, küresel boyutlu bir tebliğ hizmeti olmasıdır. Risale-i Nur’a bunun dışında bir kimlik biçmek mümkün değildir.

Risale-i Nur hizmetinin, tebliğ ve irşat faaliyetini kendisine misyon edinmesi, kişi ve toplum sorunlarından kopuk olduğu anlamına, kesinlikle gelmez. Kişi ve toplum hayatındaki sorunların neler olduğu ve bunların nasıl aşılabileceği risale metinlerinde yeterince açıklanmıştır. Risale-i Nur Hizmeti, toplumun doğal bir istihale içinde dindarlaşmasını amaçlar.

Bediüzzaman’ın öğretisinde, sosyal, siyasi ve ekonomik problemlerin çözüm yetkisi, çoğunluğun seçtiği iktidarlara aittir. İktidarların yapması gereken ise, adalet, meşveret ve hukuk devleti ilkeleriyle özgürlükçü ve çoğulcu yönetim tarzını benimsemektir. Halkın hakkı, genel oyla seçilmiş iktidarları denetlemek ve gerekiyorsa, hukukun tanıdığı meşruiyet içinde değiştirmektir.

Risale-i Nur’un engin tefekkür hazinesine talebe olmaya çalışan birisi olarak, yukarıda yazdıklarımı, bugün tarihe not düşmezsem, o hazineye sadakat görevimi yerine getirmediğimi düşüneceğim. Eğer, müellifinin ifadesiyle “Risale-i Nurlar, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek bir mucize-i Kur’aniye” ise, ondan ders alan ve ona mensubiyet iddia eden herkes, bu sadakatin gereğini yapmalıdır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
39 Yorum