Ahmet AY
Şirk parçalamaktır
"Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (Onun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir." (Hac sûresi 31.)
Hakikat bütüne uygun olandır. 20. Söz'e dair düşünürken farkettiğim birşey. Belki çok matah bir yazı olmayacak ama bir yerlere not almalıyım. Sonra uçuyor. Hz. Âdem ve İblis kıssasında görülmesi gereken yanlardan birisi bence. (Her farkındalık bir Ramazan başı sayılır. Hilali gören görmeyenlere söylesin.) Kıssayı hatırlarsak: Hz. Âdem'deki sırra/hikmete bütün melekler secde ettiği halde şeytan etmiyor. Bunun anlamı nedir? Bediüzzaman, 20. Söz'de, bu kıssanın ardında da bir düstur-u küllînin, bir kanun-u umumînin ucunun saklı olduğunu söylüyor:
"Kur'ân, şahs-ı Âdem'e melâikelerin itaat ve inkıyadını ve Şeytanın tekebbür ve imtinâını zikretmesiyle, nev-i beşere kâinatın ekser maddî envâları ve o envâın mânevî mümessilleri ve müekkelleri musahhar olduklarını ve nev-i beşer hassalarının bütün istifadelerine müheyyâ ve münkad olduklarını ifham etmekle beraber; o nev'in istidadâtını bozan ve yanlış yollara sevk eden mevadd-ı şerire ile onların mümessilleri ve sekene-i habiseleri o nev-i beşerin tarîk-i kemâlâtında ne büyük bir engel, ne müthiş bir düşman teşkil ettiğini ihtar ederek, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, birtek Âdem ile cüz'î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor."
Bir süredir 'parçalarda boğulmak' başlıklı yazılar yazdığım ve parça ile şerrin, bütün ile hayrın arasındaki bağlantıları kolladığım için, bu kıssa da bana başka gülümsedi sanki. Her dikkat yeni bir penceredir. Zamanı an'lara böldüğümüz gibi farkındalığımızı da 'dikkat'lere bölebiliriz. Seriyi okuyanlar anımsayacaklar, yolculuğumuz Muhakemat'ta geçen "Hilkatte hayır asıl, şer ise tebeîdir. hayır küllî, şer cüz'îdir..." cümlesinden başlamıştı. Bediüzzaman, Yeni Said döneminde yazdığı eserlerde de bu cümleye yakın şeyler söylüyor:
"Hâşâ, halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şer, şerdir. Çünkü, halk ve icad BÜTÜN netâice bakar. Kesb, hususî bir mübaşeret olduğu için, HUSUSÎ netâice bakar. Meselâ, yağmurun gelmesinin binlerle neticeleri var; BÜTÜNÜ de güzeldir. Sû-i ihtiyarıyla BAZILARI yağmurdan zarar görse, 'Yağmurun icadı rahmet değildir' diyemez, 'Yağmurun halkı şerdir' diye hükmedemez. Belki sû-i ihtiyarıyla ve kesbiyle ONUN HAKKINDA şer oldu."
Yalnız burası değil, daha evvel de alıntıladığım pekçok yerde Bediüzzaman, zihne gelen şüpheleri dağıtmak için (veya varlıkta aslolan hayrı görmemiz için) bütüne yönlendiriyor bizi. Bütüne baktırmakla rahat ettiriyor fikrimize. Mesela son farkettiklerimden birisi, Vahdetü'l-Vücud meselesi:
"Cenâb-ı Hakkın Vâcibü'l-Vücud ve Mevcud ve Vâhid ve Ehad isimlerinin hakikî cilveleri ve daireleri var. Belki âyineleri, daireleri hakikî olmazsa, hayalî, ademî dahi olsa, onlara zarar etmez. Belki vücud-u hakikînin âyinesinde vücut rengi olmazsa, daha ziyade sâfi ve parlak olur. Fakat, Rahmân, Rezzâk, Kahhâr, Cebbâr, Hallâk gibi isimleri ise, tecellîleri hakikî olmuyor, itibarî oluyor. Halbuki, o esmâlar, mevcut ismi gibi hakikattirler, gölge olamazlar; aslîdirler, tebeî olamazlar."
Bazı isimlerde garkolup diğerlerine bakmazsan yine bundan ortaya çıkan bir dengesizlik oluyor demek ki. Şimdi başa dönelim. Hz. Âdem efendim ile İblis kıssasında yeni ne gördüm? Onu diyeyim:
Hz. Âdem'e bütün melekler secde etti. Yani 'meleklerin bütünlüğü' ondan yanaydı. '(...) nev-i beşere kâinatın EKSER maddî envâları ve o envâın mânevî mümessilleri ve müekkelleri musahhar olduklarını ve nev-i beşer hassalarının BÜTÜN istifadelerine müheyyâ ve münkad olduklarını ifham' etti, öğretti böylece bu kıssa. Fakat bir parça, bir fert, bir cüzî, bir iblis, bu kaideye uymadı. Onunla da 'o nev'in istidadâtını bozan ve yanlış yollara sevk eden mevadd-ı şerire ile onların mümessilleri ve sekene-i habiseleri o nev-i beşerin tarîk-i kemâlâtında ne büyük bir engel, ne müthiş bir düşman teşkil ettiğini ihtar' edilmiş oldu. Yani 'ekser/çoğunluk' ve hatta 'bütünlük' insanın yanındaydı, 'ekall/azınlık' veya 'parça' olan insana zarar vermeye yatkındı. ('Hilkatte hayır asıl, şer ise tebeî' olduğu gibi, 'hayır küllî, şer cüz'î' de oldu.)
Aklına yatarsa kabul et: İnsanın/varlığın bütünlüğüne hizmet eden, insanı/varlığı bütüne baktıran, insanlığın/varlığın bütünlüğünü koruyan bence 'melekî'dir. Parçalanmasına hizmet eden de 'şeytanî'dir. Yani mevadd-ı şeriredir. Mesela zehir, mesela içki, mesela faiz, mesela zina, mesela fitne, mesela gıybet, mesela uyuşturucu, mesela iftira, mesela israf, dahası haram kılınan herşey mevadd-ı şerireye girer. Çünkü bütüne değil parçalamaya hizmet eder onlar. Ama bütünlüğü korumaya hizmet eden herşey, ki zaten varlığın ekserisi bu bütünlüğün taraftarıdır, onlar da melekîdir ve seni hayra doğru götürür. (Mesela zekat, mesela evlilik, mesela adalet, mesela amel-i salih, mesela namaz, mesela sabır...) Yine yüzümüzü yukarıda yaptığımız alıntılardan birisine dönelim:
"Belki sû-i ihtiyarıyla ve kesbiyle onun hakkında şer oldu." Yani sen bütünlüklerin şahı, padişahı olan tevhid'in bütünlüğüne aykırı olarak neyi kullanırsan, o şerre hizmet eder. Tevhid bütünlüğünü koruyan herşey ise hayırdır. Bu yönüyle zaten şirk de parçalamaktır. En büyük parçalama hareketidir. Her bir günahın özüne insen onların da 'parçalayıcılar' olduğunu görürsün. Bak içkiye, bak kumara, bak faize, bak zinaya, bak gıybete, bak iftiraya... Hepsi toplumu da, insanı da, hayatı da, o hayatın saadetini de parça parça eden şeyler değil mi?
İşte Hz. Âdem efendim ile İblis'in kıssası bana bunu da anlattı: Yüzü bütüne dönük olan insana hizmet eder. Yüzü parçaya bakan İblis'in tuzağıdır. Parçaya kapılma. Parçada boğulma. Parçan ile baştan çıkma. 'Bir öpmekte batma!' Bütüne (ve bütünlüğü gösterene) konsantre ol. Dikkatini bütüne çeken mürşidin peşinden yürü. Sıradışı olmak her konuda hüner değildir. Hem yine mürşidim demiyor mu: "Sevâd-ı âzama ittibâ edilmeli. Ekseriyete ve sevâd-ı âzama dayandığı zaman, lâkayt Emevîlik, en nihayet Ehl-i Sünnet cemaatine girdi. Adetçe ekalliyette kalan salâbetli Alevîlik, en nihayet az bir kısmı Râfızîliğe dayandı." Hem yine İmam Malik (r.a.) demiyor mu: "Din konusunda şahsî görüşleriyle hareket edenlerden uzak durun. Onlar ehl-i sünnetin düşmanıdır." Dinle onları...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.