Ersin MİMAN
Takdîr ve tahsîn siyâset midir?
Herkesin bir öngörüsü ve nazarı vardır ve bunları dayandırdığı bir ilmî birikimi ve elbette bu birikiminin de bir menşe’i ve mebdei vardır. Burada önemli olan, inşâ ettiği fikirlerini ve görüşlerini temellendirdiği kaynaklarının sağlamlığı, sıhhati, güvenilirliliği ve istikâmetidir.
Ve Mü’minler için tek mizân, elbette İslâmdır.
Yâni demek istediğim odur ki, herşeyi İslâmiyet’e göre tartar ve ona göre kıyâs eder ve o nazardan bakar. İslâmiyetin ve dînin menfaatini en üstte tutar. Bu menfaate hizmet edenleri destekler, hizmetlerini takdîr eder ve sâhip de çıkar. Çünki o hizmetler onlar eliyle veriliyor kâidesini bilir.
Ben İzmir’de yaşıyorum, yaşadığım şehirde hepimizin ortak menfaatine cevâb veren bir hizmet yapıldığı vakit elbette bunu faydalı ve güzel bulurum. Hatta daha başlamadan önce takdîr eder, başlayınca destekler, bitince de tebrîk ederim.
Yalnız dikkat ediniz, İzmir büyükşehir belediyesini Cumhuriyet Halk Partisi kazanmıştır.
O halde; İzmir’in menfaatine olan bu gibi hizmetleri desteklemek veya takdîr etmek beni Halk Partili mi yapar?
Ve; bu hizmetleri desteklemek siyâset yapmak mıdır?
Avrupa’nın bir memleketinde insanların menfaatine bakar bir büyük hizmeti görüp takdîr etseniz, ne bu durum sizi bir Hristiyan yapar, ne de o hizmeti yapan gayr-ı müslim bir partinin adamı veya destekçisi..
Bu siyâset yapmak da değildir!
Aynı şekilde İslâmiyet’e, dîne ve dîni özgürlüğümüze dâir bir hizmet yapılsa, onu daha ziyâde takdîr eder ve taraftar oluruz. Zirâ hakîki bir Mü’min, herşeye önce İslâmiyet hesâbına nazar eder ve etmeli..
O halde ‘insan’ a yapılan hizmetlere bu nazardan bakarak kabûl etmek ve taraftar olmak ile, İslâmiyet ve mukaddesâta yapılan hizmetlere de bu nazardan bakarak kabûl etmek ve taraftar olmak aynıdır.
Evet, âlem-i İslâm’ın merkezi olduğunu bütün tarihçe-i hayatı ile açıkça göstermiş olan şu azîz vatanımızın ve milletimizin maddeten ve mânen ilerlemesine, terakkiyatına ve istikbâldeki kudsî vazîfesine mâni’ olan prangalarından da kurtulacağını gördüğümüz ‘yeni yönetim sistemi’ne bu azîm menfaatlere binâen taraftar oluyoruz. Ve ne kadar çabuk ele geçse, kârdır diye düşünüyoruz.
İşte bizlere taarruz edip yaftalamaya çalışanların evvelen bu bakış açısını iyi kavramaları ve ümmetin ortak aklını da iyi anlayabilmeleri gerek.
Hemen şunu da ilâve edeyim ki; bâzı sinsilerin veya sath-i nazarlıların, ‘şerîata mukâbil beşerî bir yönetim sistemini destekliyor’ diye mugâlata yapmalarına karşı da kulaklarınızı tıkayınız..
Evet başta demiştik, herkesin sâhip olduğu bir öngörüsü ve ma’lûmâtı ve bunlarında menşei ve isnâdları vardır.
Biz Risâle-i Nûr eserlerinin, Kur’ân’ın bu asra bakar bir dersi olduğunu iyi bildiğimizden, tarz-ı harekâtımızı bu istikâmete göre klavuzlarız. Meselâ, o dönemin şartlarında Demokrat Parti‘nin şeâir-i İslâmiye olan ezanı Arapça aslına döndürmesi ve dîn lehine gayretlerinin de müşâhede edilmesinden sonra, bu partinin açıkça desteklenmiş olduğunu Risâle-i Nûr‘un içindeki metinlerde bulabiliyoruz.
Peki bu durumda Risâle-i Nûr siyâsetçilik mi yapmış oluyor?
Hayır..
(Bunu birbirinden ayıramayanlar için gerekli izâhatı müstakil bir yazıya bırakıyoruz.)
Demokrat Parti ile ilgili birkaç bahsi Risâle-i Nûr‘dan kaydedelim;
“İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bırakıp -evvelkisi gibi- bir câni yüzünden yüz mâsumun hakkını çiğneyebilen, zâhiren bir milliyetçilik ve hakikatta ırkçılık damarıyla hem hürriyetperver dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmişi sair unsurlardan bulunanlara, hem hükûmet aleyhine, hem bîçare Türkler aleyhine, hem Demokrat'ın takib ettiği siyaset aleyhine çalışarak ve serseri ve enaniyetli nefislere gayet zevkli bir rüşvet olarak bir ırkçılık kardeşliği veriyor. O zevkli kardeşliğin içinde, o zevkli fâideden bin defa daha ziyâde hakikî kardeşleri düşmanlığa çevirmek gibi acib tehlikeyi, o sarhoşluğu ile hissedemiyor.
Meselâ: İslâmiyet milliyeti ile dörtyüz milyon hakikî kardeşin her gün اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ dua-yı umûmîsiyle manevî yardım görmek yerine, ırkçılık dörtyüz milyon mübarek kardeşleri, dörtyüz serseriye ve lâubalilere yalnız dünyevî ve pek cüz'î bir menfaati için terk ettiriyor. Bu tehlike hem bu vatana, hem hükûmete, hem de dindar Demokratlara ve Türkler'e büyük bir tehlikedir ve öyle yapanlar da hakikî Türk değillerdir. Necib Türkler böyle hatadan çekinirler.
Bu iki taife herşeyden istifadeye çalışıp, dindar Demokratları devirmeye çalıştıkları ve çalıştırıldıkları, meydandaki âsâr ile tahakkuk ediyor. Bu acib tahribata ve bu iki kuvvetli muarızlara karşı; kırk sahabe ile dünyanın kırk devletine karşı meydan-ı muarazaya çıkan ve galebe eden ve bin dörtyüz sene zarfında ve her asırda üçyüz-dörtyüz milyon şakirdi bulunan hakikat-ı Kur'âniyenin sarsılmaz kuvvetine dayanmak ve onun içindeki dünyevî ve uhrevî saadet-i ebediyenin zevklerine o câzibedar hakikatla beraber nokta-i istinad yapmak, o mezkûr muarızlarınıza ve hem dâhil ve hariçteki düşmanlarınıza karşı en lâzım ve elzem ve zarurî bir çare-i yegânedir. Yoksa o insafsız dâhilî ve haricî düşmanlarınız sizin bir cinayetinizi binler yapıp ve eskilerin de cinayetlerini ilâve ederek başkaların başına yükledikleri gibi, size de yükleyecekler. Hem size, hem vatana, hem millete telafi edilmeyecek bir tehlike olur. ” (Emirdağ Lahikası-2)
Bir başka misâl ise;
“Demokrat kardeşlere tavsiye,
Diktatörler ve şefler idaresinde memleketin dinini, imanını, canını, hayatını kasıp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarının şu cançekişme devrinde Demokratlara tevcih ettikleri silâhların en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeğe çalışmalarıdır. Bir kısmı dindarlık perdesine bürünerek, Demokratların millete va'dettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar. Bir kısmı da, irticaı himaye ediyor ithamıyla Demokratların din hürriyetine taraftarlık etmesini önlemeğe; kendileri gibi Demokratları da dini, din müesseselerini tahrib etmeğe, din ehline karşı şiddet göstermeğe sevkediyorlar.
Demokrat Parti'nin iktidarı ele alır almaz komünistlere karşı şiddetli davranması, diğer taraftan Ezan-ı Muhammedî'nin serbestîsini temin etmesi, bu sebeble halkın muhabbetini kazanarak kendi kuvvetinden yirmi defa daha bir kuvvet elde etmesi, Halkçıları (Cumhuriyet Halk Partisi) müdhiş endişeye düşürdü.
Eski devrin din ehline ve Kur'an ehli olan Nurculara karşı takib ettiği zalimane siyasetin onları bu hale düşürdüğünü Demokratlar idrak edecek bir seviyede oldukları için, onların pusularına düşmeyeceklerine itimadımız vardır.
Eski devrin belli başlı şiarı malûmdur. Demokratlar, bekalarını temin etmek isterlerse, tamamıyla bu şiara karşı bir siyaset takib etmeleri îcab eder; bir taraftan komünizme karşı şiddet, diğer taraftan dini ve din ehlini himaye. Açıkça ve mertçe bu yolda yürümek mecburiyetindedir. Bu hususta göstereceği en ufak bir za'f, yahut en ufak bir samimiyetsizlik, onu Halkçıların (Cumhuriyet Halk Partisi) çukuruna düşürür.
Biz Nur Talebeleri, kat'iyyen siyasetle iştigal etmeyiz. Bizim yegâne emelimiz, memlekette din hürriyetinin hakikî surette temini, dine ve din ehline ve Kur'an ehli olan Nurculara karşı çeyrek asırdan beri devam eden zulüm ve tazyikin tamamıyla bertaraf olmasıdır. Demokrat kardeşlere tavsiye ederiz: Devr-i sâbıkın şeytankârane oyunlarına, hilelerine aldanmasınlar; onların düştükleri dalalete düşmesinler. Milletin ruhunu ve iradesini onlar gibi istihfaf etmesinler. Komünizme ve dine karşı tuttukları doğru yolda azimle devam etsinler.
Nur Talebeleri namına Sadık, Sungur, Ziya” (Tarihçe-i Hayat )
Ve alttaki satırlara da dikkat;
“Üstadımız manen ve maddeten Demokrat Parti'ye yardım için talebelerini hafifçe teşvik etmişti. Bunu (Cumhuriyet) Halk Partisi'nin muannid müstebidleri anladıkları için, manasız bahane ile habbeyi kubbe yaparak bu muameleyi yaptılar.” (Emirdağ Lahikası-2)
Ve son olarak da;
“Bu vatanda dinsizlikle ve istibdad-ı mutlak ve eşedd-i zulme karşı yirmiyedi yıldır perde altındaki hususî neşriyatla hârikulâde bir feragat-ı nefisle mücahede eden Bedîüzzaman Said Nursî'nin vücuda getirdiği muazzam Nur Talebeleri câmiasının Demokrat Parti'yi muhafaza ettiğini (Cumhuriyet) Halk Partisi'nin müfrit dessasları anlamış…” (Emirdağ Lahikası-2 )
Ve bu minvalde yazılmış birçok lâhika risâlelerin içinde mevcuddur. Üzerinde düşünmemiz gereken ise;
Bu lâhikalar, mektûblar Risâle-i Nûr eserleri içine neden girmiş?
Ve bizlere bu asırda ve kıyâmete kadar neyi anlatmak ve göstermek istiyor?
İslâmiyetin tahrîbine çalışıldığı ve ehl-i îmânın haklarının kendi memleketlerinde ellerinden alındığı ve Kur’ân’a ve inananlarına karşı açılmış bir savaştan şimdiki zamanlara ve tekrar kazanılan haklara ve İslâmiyet’in menfaatine olan nice hizmetlere ve Cenâb-ı Hakk’ın cc ihsân ve lütfuyla Demokrat Parti’den daha ziyâde hizmet etmeye muvaffak olanlara elbette Risâle-i Nûr’dan aldığımız dersler ve Bedîüzzaman Hazretlerinin vârisleri olan ağabeylerin de ittifâkıyla takdîr, tahsîn ve tebrîk ediyoruz..
Herbirinize binler selâm ediyorum..
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.