Dursun SİVRİ
Toplumun ihtiyacı olan teselli kimden beklenir
İnsan insanlıktan çıkınca tahribatının sınırı yok.
İnsanı insan eden değerler ortak değer olarak kabul görmezse asayişe çare de yok…
Hiçbir insani değeri değer kabul etmeyen her bir cani ruha sahip caninin adı canlı bombadır.
İnsan olan insan insanı eşref-i mahlûkat olarak görür.
Bir karıncaya dahi basmaktan kaçınır.
“İman insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. ”
İmansızlık insanı en vahşi hayvandan daha canavar eder.
Kalbinde şefkat ve merhamet olmayan insanı gemleyecek çare ne olabilir?
Gerçekten insanlığın aciz kaldığı bir haldir.
Ya istibdad-ı mutlak veya rüşvet-i mutlak çare olabilir belki…
Uzun vadede insana yatırım yapmaktan geçer.
Yönetim erkini ve inisiyatifi ele almak insanları dünden bu güne dönüştürme imkânı vermez.
“Her şeyin başı eğitim” genelleme lafların içi doldurulmazsa bir anlamı olmaz.
Toplumu insani değerleri kazandıracak stratejilerde ortak noktada buluşturabilmek şarttır.
Toplumun sosyolojik yapısının yansımaları sosyal gruplar, dini cemaatler, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerdir. Hiçbir grup diğerini inkâr edip yok sayarak çözüm üretemez.
Gerçekçi yaklaşım; cemiyetin sosyal yapısının bütün unsurlarını söylemle değil fiiliyat ile icraatla katılımını temin etmektir.
Farklıkları bir arada tutabilecek en etkili çözümler Risale-i Nur’dadır. Ancak buna ihtiyacı olanlara yeterince ulaştırabiliyor muyuz? Tartışılır. Bundan 50-60 yıl önce Risale-i Nur talebeleri ne düşünüyor? Diye toplumun tüm kesimleri merak eder dikkate alırken aradan geçen bu kadar zaman sonra nurcuların ne düşündüğü dikkate alınıp alınmadığı belirsiz.
Bütün sosyal kesimlerle rahat iletişim kurabilecek sosyal grup Risale-i Nur hareketiydi.
Özellikle Türkiye toplumunun medarı iftiharı ve hafızasıdır.
Geçmişten günümüze milyonlarca insanın hayatını olumlu değiştirmiş, yüksek ruhlu insanları topluma kazandırmıştır. Risaleden ders almış hiçbir talebesi en küçük asayiş olayına adı karışmamıştır.
Ortada binlerce örnek iftihar tabloları varken bugün Risale-i Nurla dine hizmet edenlerin sesi niye duyulmuyor?
Geçmişte nurcular ne düşünüyor diye ülkenin en üst karar vericileri dikkate alırlardı.
Risale-i Nur camiası siyasete eklemli olarak tavır ortaya koymazlar görüş olarak fikirlerini ortaya koyarlardı. İşine gelen alıp değerlendirir ve neticesini toplumdan olumlu karşılık olarak alırdı.
Bütün sosyal grupların olduğu gibi risale eksenli grupların da iç dinamiklerinde siyasi görüşlerde farklı yaklaşımlar içe dönük problemlere sebep olmuştur.
Siyasi görüş ayrılığı yanında gizli ajandalar ve ajanlar da işin daha karmaşık hale gelmesinin garnitürleri olmuştur. Hamiyet, himmet ve heyecan enerjisi iç çekişmelerde tüketilmiştir.
Hariçten tanınma göstergesi siyasi kuruluşlara eklemlenme veya efelenme açısından değerlendirilir olmuştur.
Bir sosyal grup hususan dine hizmet etme iddiasında olan, maksadı sadece ve sadece insanların imanlarını kurtulmasına vesile olmak olan gruplar asli misyonu dışındaki yaptıklarıyla anılır oldu.
Bu durum toplum nazarında nötürleşmek veya etkisizleşmektir. Acı bir durum.
Etkili olmak hedef olursa maksadın aksi netice alınır.
Etkili olmak değil de insanların manevi hayatına özellikle imanının kurtulmasından başka bir maksadı olmayanlar etkili olabilmesi bir tılsım ve sırdır.
Cemaatler var olduklarını ispatlamak için sarf etiği gayreti asli işlerine sarf etseler her iki alanda etkili olabilirler…. Sır dedik ya… Sır ve tılsım meselesi tekrar anlaşılmalı…
Bir kısım çıkıyor iktidara eklemlenmiş fedai görünümünde yer almış. Bir kısmı çıkmış oklarını iktidar cenahına çevirmiş kan davalı fiili savaş halinde…. İkisi de risaleden besleniyor …Hangisi inandırıcı? Elbette her ikisi de…
Şu günlerde toplumun ekseriyeti bir teselli bekliyor…
Hadiseleri isabetli yorumlayacak… Arka planı okuyup nerede durmak ne düşünmek, nasıl davranmak lazım geldiğini merak ettiği bir zamanda Risale-i Nur adına bir beyanı kim veya kimler yapacak?
Risale-i Nur şahs-ı mânevisi denilince onlarca grup hep kendi tekelinde görüyor.
Şeytan taşlamadan kâbeyi tavaf etmeye sıra gelmiyor sanki…
Bütün dini cemaat ve gruplar önce kendi iç işleyişlerine çeki düzen vermeli… Sonra asgari müştereklerde din, vatan ve millet hesabına ortak bir deklarasyon yayımlamalı…
Bediüzzaman Said Nursi’nin “Dini cemaatler maksatta ittihat etmelidirler. Meslek ve meşrepte ittihad mümkün olmadığı gibi caiz de değildir. Nemelazımcılık kapsını açar” sözünü dikkate almak lazım. Bu söz cemaatler arası çatışmayı, birbirini inkâr etmeyi değil birbirini tahkir ve tahrip etmeden müsbet rekabet ile motivasyona vesile olmayı ifade ediyor.
Siyasi mekanizma toplumun ortak temel ihtiyaçlarını karşılamakla ve din ve vicdan hürriyetini temin etmekle sorumludurlar. Direk olarak dine hizmet edemezler.
Dini yaşamak ve yaşatmak toplumun bütün kesimlerinin sorumluluğudur.
Dini cemaatler veya gönüllü kuruluşlar yetiştirdikleri insanları siyasi güç elde etmek için arka bahçe mantığından bakarsa o işte ihlas yani Allah rızası yoktur.
Bir çocuğun ve gencin imanı ve donanım kazanmasına vesile olmak vazife tamam demektir.
İmanlı genç siyasi mevzi kazanmanın aracı görenler orta ve uzun vadede toplumun itimadını kaybetmekle karşı karşıya kalmaları kaçınılmazdır.
Risale-i Nur hizmetinde bırakın dünyevi bir netice elde etmeyi hiçbir dünyevi ve uhrevi kazanım o hizmetin gayesi olamaz.
İşte bugünkü konjonktürde toplumun en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda varlığı ile yokluğu sıfıra müncer bir durumun sorumlusu toplum değil elinde çok değerli Risale-i Nur hazinesi bulunan nur gruplarıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.