Sabri ALTUN
Vurun kahpeye
Gelin bugün farklı bir empati kuralım. Kendimizi 15 Temmuz darbe girişimini yapanların yerine koyalım. Daha doğrusu direk yapanları değil de arkadaki aklın yerine koyalım. Tabi önce bunları tanımamız lazım; kim bunlar?
Bunları tanımak için de bu ülkede daha önce yapılan ihtilalleri kimin yaptığını bilmek gerekiyor. Zira artık bu bilgiler sır değildir.
27 Mayıs ihtilali İngilizler.
31 Mart muhtırasını Amerikalılar ve azda olsa İngilizler…
12 Eylül ihtilalini Amerikalılar.
28 Şubat post modern darbesini NATO (Amerikalıların kontrolünde.)
2002’den sonra ise iki tane muhtıra (8 Ocak 2003 Hilmi Özkök tarafından, 27 Nisan 2007 Yaşar Büyükanıt tarafından yapılan “E muhtıra”.)
Ayrıca bu ülkede kurulan düzen gereği darbeye vesile olacak olaylar; Dörtyol katliamı, skoski, zirve kitapevi saldırısı, Hrant Dink cinayeti, Danıştay saldırısı…
Ergenekon davası, ıslak imza skandalı, Habur sınır kapısı skandalı, balyoz davası ve MİT krizi…
2010’lara kadar ihtilale sebep olacak saldırılara hükümet direnince bu sefer halkı da içine alan olaylar zinciri: Gezi hareketleri, 17-25 Aralık yargı ve basın darbe girişimleri…
Ve en nihayet: 15 Temmuz…
İki binlere kadar kuzu kuzu ihtilallere rıza gösteren bir millet ve hükümetler ‘iki bin’den sonra beklenmedik direnç…
Dikkat ederseniz 15 senelik süre içerisinde her türlü yol denenmiş, basit bir vuruşla yıkılan bu ülke adeta; önce fiske sonra tokat, ardından yumruk, olmadı balyoz, o da olmadı tüfek, olmadı top, olmadı uçaklarla saldırmak…
Evet, kendimizi ihtilalcilerin yerine koymuşuz ya; “Yahu ne oluyor bu ülkeye, bir tokat vururduk yüzünün diğer tarafını gösteriyordu. Şimdi direnmekle kalmıyor karşı çıkıyor.” “Ne oldu da böyle oldu?”
Düşünüyoruz; “Bu millet Osmanlı torunu. Osmanlılığını unutturmak için her şeyi yaptık. Hatta öyle bir ekip oluşturduk ki yeryüzünde; “ekonomik, kültürel, politik, askeri teslimiyet olarak hiçbir milletin yapamayacağı bir şekilde aşkla ve şevkle bağlanmış oldular.” Görünürde sömürgemiz değildi ama bütün benlikleriyle gönüllü peşimizden geliyorlardı. 60 sene kapımızda dilendiler basit bir gülücükle gönüllerini alıp içeri almıyorduk. İstihbarat elemanlarımız için burası bir cenneti. Bunları görüntü şekilleriyle Hıristiyanlaştırmıştık. Bütün İslam âlemi de böyle görüyordu. Yüz senedir dinsiz bir nesil yetiştirmek için her şeyi yaptık. Hala da inançlarını bozmak için içerde bir sürü zerzevat besliyoruz. Ellerine her türlü imkânları vermişiz. FETÖ’yü kırk senedir içten içe büyüttük. FETÖ bize ezanlarından “Muhamedi” kaldıracak seviyeye geldiğini de söylemişti. Hani Papanın emrine amade bile olmuştu. Peki, bu 15 Temmuz ruhu nerden çıktı?”
Evet, kara kara düşünüyoruz(!) Osmanlı’yı hatırlıyoruz. Osmanlı halkını besleyen damarları hatırlıyoruz.
Başta tarikatlar vardı. Onların hepsini kendilerinin yardımlarıyla itibarsızlaştırmış, romanlarla, gazetelerle, filmlerle ve devlet eliyle beş paralık edip dalga geçmiştik. Bir daha bunlar kendilerine gelmeyecekti. Oysa 15 Temmuzda bunlar yine hortlamışlar.
Medreselere gelince… Bunlarda yüzyıllar boyu Osmanlı milletini aydınlatmıştı ülkenin her köşesine talebe gönderip dini ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Hâlbuki onları da kapatmıştık. Kıyıda köşede kalan varsa da itibarsızlaştırmıştık. Bu çağda hiç kimse çocuğunu oraya göndermiyordu. Ama şimdi bakıyoruz hala söz sahibiler.
Birde Osmanlıda dervişler vardı, evliyalar vardı. Bunlar adım adım Anadolu’yu ve tüm İslam diyarlarını geziyorlardı. Halka en büyük heyecanı bunlar veriyordu. Biz bunların hepsini cumhuriyetle birlikte tarihe gömdük. Bu millete dini imanı anlatacak hiçbir merci bırakmadık.
Ama şimdi görüyoruz ki; bu evliyalar ve bu dervişler farklı bir şekilde türemişler. Bunlar cemaat adı altında yine bu milleti beslemişler. Hele bir nur cemaati var ki bütün bunlara öncülük etti. Oysa Nurcular için yapmadığımız şey kalmadı.
Said Nursi öldükten sonra bu cemaatin her tarafına adamlarımızı yerleştirdik. Onları bölmeye çalıştık. Hatta böldük. Onunla da kalmadık, FETÖ’yü içerde büyüttük. O kadar büyüttük ki tüm cemaati gölgesine aldı. Onların söz hakkını FETÖ’de topladık. Ama 15 Temmuz’a bakınca bütün emeklerimiz boşa gitmiş.”
“Peki, şimdi ne yapabiliriz?”
“Şimdi… Evet, şimdi yapacağımız tek bir şey var. İçerde ne kadar adamlarımız varsa hepsini, bütün sosyal medya ayaklarını hareket geçirmeliyiz. Uyuyan tüm hücreleri uyandırmalıyız. Yüzde 49’luk bir taraftar kitlesini de hesaba katıp öyle bir algı oluşturmalıyız ki, 15 senedir yıkamadığımız o yüzde ellilik kesimi dağıtalım. Bunları besleyen şu 15 Temmuz’da gördüğümüz tüm kaynakları kurutmaya çalışalım. Tamamen itibarsızlaştırmaya çalışalım. Hangi cemaatte ne kadar itibarlı şahsiyet varsa onlara saldıralım, bütün cemaat liderlerini FETÖ potansiyeli var diye halka yargılatalım. Yani topyekûn bir itibar suikastına girişelim. Her taraftaki adamlarımız da çaktırmadan bize malzeme verecek. Zaten bir adım attık mı peşimize takılacak halktan, hatta onlardan çok kişi hazır bekliyor.”
“Şundan emin olun ki; biz namuslu bir kadını halkın önüne atıp “Vurun kahpeye” diye bağırdık mı halktan o kadına fırlatılacak binlerce taş bulursun.”
Evet, şu anki halipürmelalimiz bu yazdıklarımdan farklı mı sizce? Aynı şeyleri yaşamıyor muyuz? 15 Temmuzdan bu yana hangi ekol insanımız ve cemaatlerimiz taşlanmıyor?
Uzmanlar demiyor muydu, ”NATO bu darbeyi ilk adım olarak yaptı, halkı gözlemledi asıl darbeyi ondan sonra yapacak” diye…
Peki, asıl darbeyi nasıl gerçekleştirebilecek? Bu direnci nasıl kıracak?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.