Güz Düşü

Şiirin içinde gibiyim. Bir metaforlar anaforu gibi sarar sarmalarsın her hayali. Sonra deste deste bestelersin her intizarı.

Uzaktaki düşler, senin nazlı, nâzenin ve nâzik o eşsiz hallerin öyle bir ritimle yayılır ki gönüllerdeki saadetin ilham kaynağı olur. Satır satır, cümle cümle donanır sonra kelimelerden noktalardan geçerek uzanır en uzak ve en ırak mânâ iklimlerine. Nerede, ne zaman ve neyi bulacağını bilmeden uzun bir yolculuğa çıkış başlar. Vakit akşamdır, vakit sabahtır; mevsim bahardır, sonbahardır fark etmez. Aşklar, çileler ve ölümler zamansız ve apansız gelir biliriz.

Lakin mekân da zamanın ellerini bırakmıyor. Bıraktığımız gibi duruyor mu hatıralardaki resmiyle? O dağ, o deniz, o ağaç ve ırmak ve toprak ve sokak ve cadde ve ev saklıyor mu o gizemli saatleri? Pencere kenarındaki reyhan, saksıdaki dua çiçeği ve kapıları kucaklayan begonviller hâlâ hasret mi o güne ve o geceye. Saf, derin ve duru haliyle huzurun sükûnun; konuşmanın ve susmanın en bitimsiz iklimlerini yaşatan o mekân gelip geçen yıllara anlatıyor mu yaşanan kırkikindileri.

Elbette sen dünyayı daha renkli ve süslü-bezeli ve bezekli yansıtan bir aynasın bebeksi yüreğinle. Mülkün ve melekûtun siyah-beyaz zıtlıklarında; sevinç ve hüznün bir yaranın tatlı kaşıntılarını andıran tereddütlerinde; ümidin ve ye’sin gel-gitlerinde çalkanıp dururken kopacak gibi duran o ipeksi gönül bağları öylesine düğümler ki insanı, esaretin hürriyetten bile daha hür ve özgür bir mahkumiyet getirdiğini anlarız sonrasında. Ama artık çok geçtir.

Tek tek, sayfa sayfa, yaprak yaprak açıp okuyorum. Yüzünden okuyorum. Karasından okuyorum. Hecesinden okuyorum. Ve ezberden okuyorum. Lanet okunsa da, rahmet okunsa da gözlerinden okuyorum kadere edilen sitemleri. Anlaşılmayan kuruntulara kapılmadan sayfalardaki kelimelerin hem uzak hem yakın çağrışımlarından, kaybolan mazinin hazinelerinden anlamlar çıkararak ellerine dokunmak istiyorum yokluğun. Ve sesi, titreyen sesi. Ve yüzü.

Yüzü hüzün

Hüzün var gözlerinde
Güzü yüzünde hüzün
Hüzün var sözlerinde

Say ki en son baharın
Say ki kara toprağın
Kurumuş yaprakların
İzi var yüzlerinde

Artık acıları bala çeviren bir döngünün içerisinde olmak mukadder. Dertleri, tasaları içinde eritip ızdırapların usaresini gökyüzüne yaymak ve ufuklarda visalin silüetini intizar etmek kaçınılmaz bir yazgıdır.

Leylâklar, lavantalar, lâleler, güller bir bekleyişe dururlar solana kadar. Her şeyin bir sonu olduğuna not düşerler kurumuş hatıra defterlerinin eskimiş sayfaları içinde unutulup gitmiş sevda notları gibi.

Artık bakışlardaki her ayrıntıyı gören, gözlerdeki her damlayı, her sağanağı okuyan ve bunu başka bir zamanda ve başka bir mekanda da olsa başkalarına da öğreten bir aşk yolcusuna döner. Dönüş kimeyse ona döneceğini bilerek.

Senelerden geriye kalan cennet kokulu yazılar ve sözler, hasret nağmeli iniltileriyle, dua dolu gecelerde okunan tesbihlerin fısıltılarıyla esrarlı bekleyişlere duran canlı cansız her varlığın özüne ve ruhuna nurdan ışıltılar yayıldıkça ben söylenmemiş sözler, yazılmamış mektuplar göndereceğim esen her rüzgarın ardından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum