Levent BİLGİ
Zirvede bırakmak veya ne yapmak istiyorum?
Televizyonla yıllardır işim yok.
Haberlerin de özellikle haber vermekten çok insanlara bir şeyleri empoze etmek için hazırlandığını düşünenlerdenim.
Aynı haberi X kanalında çok güzel, Y kanalında çok kötü bir şey olarak dinleyebiliyoruz. X kanalında hükümetin yaptığı her şey muhteşem, çığır atlatıcı, ülkeyi kanatlandırıcı olarak anlatılırken; Y kanalında ise hükümetin yaptığı her şey berbat, ülkeyi batırıcı şeyler.
Yani genel olarak iktidar yanlısı medyada da, muhalif medyada da tarafsız, objektif haberden eser yok.
Diğerleri gibi Fatih Portakal’ı da 10 yılda 10 defa seyretmemiş, dinlememişimdir.
Ani istifası ile siyasi baskı, hakkındaki davalar, Ahmet Altan gibi hapislere kapatılmak istememesi gibi pek çok şey söylendi, yazıldı.
İşin bu yüzü beni ilgilendirmiyor.
Benim asıl ilgilendiğim Fatih Portakal’ın zirvedeyken, Türkiye’nin en çok seyredilen haber programının sunuculuğunu yaparken bırakmak istemesi. Reytinglere baktığımızda FP diğer haber programlarını ikiye, üçe katlıyor. Ciddi bir seyredilme oranına sahip. Hatta Fox kendisini kaybetmemek için uzun süre ikna etmeye çalışmış.
Bir adam bu kadar meşhurken, iyi para kazanırken, insanlar onu alkışlarken neden emekliliğini ister?
Portakal bu soruyu şöyle açıklamış:
"10 yıldır gurur duyarak çalışıp, birlikte keyifle yol aldığım @foxhaber’den kendi tercihimle ayrılmaya karar verdim.
Sadece, 'Ne yapmak istiyorum?' sorusunun cevabını aradım.
İçsel devrime ihtiyacım vardı.
Kariyer, tanınmışlık, kazanç vazgeçilebilecek şeylerdi.
Başta sağlık, dinginlik, huzur ve aile ise insanın yaşam nedeni.
Kararı bu kadar net verdim.
Bu yıl ve belki sonrasında toprağın sakin ritminde yaşayıp ruhumu ve bedenimi dengeleyeceğim.
Tabiatla olabildiğince bütünleşip kıymetini bilerek yaşam süreceğim. Kalın sağlıkla."
Ben FP’ın istifasında başka sebepler var mı, yok mu ilgilenmiyorum. Ama bu söyledikleri sebebiyle kendisini alkışlıyorum.
Bu dünyada çok az insan kendisine, “Bu hayatta ne yapmak, nasıl yaşamak istiyorum.” sorusunu soruyor.
Onun içindir ki çoğu insan neredeyse ölünceye veya sağlık/yaş gibi zorunlu sebeplerle ayrılıncaya kadar kazanmak için çalışıyorlar. Hatta mesleğiniz öğretmenlik, üniversite hocalığı gibi biraz kolaysa insanlar nerdeyse kovuluncaya kadar orada kalmaya devam ediyorlar. Hatta emekli olduktan sonra da kendisine bölümde oda ayıran profesörleri çok duymuşuzdur.
“İçsel devrime ihtiyacım var.”
FP’ın bu sözüne bayıldım. Aslında hepimizin iç dünyamızı sorgulamaya, anlamaya, geliştirmeye ihtiyacımız var. Ama çok az insan iç dünyasıyla ilgili. Dünya koşuşmalarımız, kazanma hırslarımız arasında iç dünyamızı zindana çeviriyor, çoğu zaman nasıl bir hapishanede yaşadığımızın farkında olmuyoruz.
İçsel devrim aslında hepimizin ihtiyacı. Hepimiz zaman zaman kendi köşemize çekilip kendimizi sorgulamalı, yenilemeliyiz. Gözünü sadece paraya, mala, mülke dikmiş, hayata at gözlüğü ile bakan insandan, ruhuyla, kainatla barışık gerçek insana dönüşmeliyiz.
Yoksa bu ülkede depresyon ilaçları en çok kullanılan haplar olmaktan hiç çıkmayacak. Kadın şiddeti hiç bitmeyecek. Yolsuzluk, hırsızlık, ırkçılık, barbarlık, ilkellik asla son bulmayacak.
“Kariyer, tanınmışlık, kazanç vazgeçilebilecek şeylerdi.”
Kusura bakma Fatih Portakal bu sözüne katılamayacağım. Vallaha günümüz insanı kariyer, tanınmışlık ve kazanç için adeta geberiyor. Onlar için çoluğunu, çocuğunu hatta kendi hayatını bile satıyor insanlar. Küçücük bir koltuk kapan onu korumak için her gün onlarca takla atıyor. İnanmadığı şeyleri savunuyor, üstlerine yağ çekmek için sıraya giriyor.
Kariyer, tanınmışlık ve kazanç bugün milyonlarca insanın tek varlık sebebi. Koltuk yok mu o koltuk. En sağlam bildiğimiz insanları bile nasıl değiştiriyor, nasıl insanlıktan çıkarıyor ibretle seyrediyoruz. Dünyadaki kavgalar hep bu üçü yüzünden değil mi?
Hele siyasetçilerin pek çoğunun vatan, millet söylemleri bana hep palavra geliyor. Onlar aslında vatan, millet derken, “Ben bu iktidarda kalayım, bu koltuk, bu devletin imkanları benim olsun da ne olursa olsun” demek istiyorlar. Bunun içindir ki pek çok siyasetçinin, iktidar sahibinin, kendileri için harcayamayacakları hiç kimse, hiçbir değer olmadığını ibretle seyrediyoruz.
“Ruhumuzu ve bedenimizi dengelemek, tabiatla bütünleşmek.” Bunlar ancak özgürlüğün tadına varmış insanların hayata geçirebileceği şeyler.
Bir zamanlar 65 yaşlarında eski meşhur İslamcı profesör bir üniversiteye rektör olarak atanmıştı. O şehirde bile oturmayan, haftanın 3 günü lütfedip İstanbul’dan gelebilen rektörümüz zorla 4 yılını tamamladı. 70 yaşlarına geldiğinde tekrar seçilebilmek için kulislere başladı. Yasal olarak da emeklilik sınırı gelmişti ve tekrar atanmadı. 70’inde tekrar seçilmeyen rektörümüz yıllardır hala feryada, yaygaraya, şehrin neler kaybettiğini anlatmaya ve yeni gelenleri kötülemeye devam ediyor.
Bir zamanlar bir İlahiyat profesörü vardı. Turgut Özal, Süleyman Demirel kendisine ayrı ayrı defalarca milletvekilliği teklif etti. Ama o her defasında “Beni kitaplarımla baş başa bırakın” diyerek reddetti. Pek çok insanın vekil olmak, hatta küçücük bir müdürlük için her türlü taklayı atabileceği bir çağda; seni vekil yapalım ısrarlarını kitapları için reddeden bir adam mumla, kandille aranacak bir adamdır.
Dediğim gibi Fatih Portakal’ı pek dinlemiş değilim. Onun ideolojisi, yaşama tarzı da beni ilgilendirmiyor. Muhtemelen pek çok konuda farklı fikirlere de sahibiz.
Ama o zirvedeyken bırakmak, kariyere, şöhrete, kazanca, alkışlara hayır diyebilmek var ya!
Tarihte çok az insanın yapabildiği bir tavrı bizlere tekrar fiilen gösterdiği, kapitalizmin kölesi değil, insan olduğumuzu hatırlattığı için Fatih Portakal’ı ayakta alkışlıyorum.
Ha Fatih Portakal’dan bir filozof, önder, rehber filan olur mu? Sanmam.
Zaten bu yazının amacı da Fatih Portakal’ı övmek değil, yapılan hareketin muhteşemliği vesilesiyle kendimizi sorgulamak.
“Çokça yağmur yağsa, temizlenir mi şu kirli dünya?” demiş Özdemir Asaf. İçsel devrim ihtiyacı ile, “Ne yapmak istiyorum?” sorusunu sorsak kendimize, dünyayı bilmiyorum ama, biz insanlar temizleniriz.
Bize bunları hatırlattığın için, teşekkürler Fatih Portakal!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.