Erdem AKÇA
Depremlerin fiziksel ve manevi nedenleri?
Depremler doğal bir süreç mi, ilâhî bir ikaz mı?-2
Bilim dünyası depremleri yerkabuğunda ve mağmada meydana gelen olaylara göre tektonik ve volkanik depremler olarak sınıflandırıyor. Volkanlar, yerkürenin sükunet bacalarıdır. Volkanlar olmasa idi gezegenimiz, mağmada meydana gelen reaksiyonlar sonucunda açığa çıkan gaz ve basınç ile saatli bir bomba haline gelip infilak edecekti. Bu manada volkan patlamaları, dünyanın nefes almasıdır. Bu esnada meydana gelen depremler ise, gezegenimizin öksürmesi sonucunda bedeninde meydana gelen sarsıntılar gibidir. Volkanik depremlerin sebebi ve etkisini bu şekilde akıl ve hayalimizle görebiliriz.
Tektonik depremler ise, mağmayı çevreleyen en yakın çeperi teşkil eden kabuğun mağmanın hareketleri sonucu kırılması ve bir biri üstüne çıkması gibi sebeplerle meydana gelen art arda sarsıntılar ve enerji boşalmalarıdır. Eğer mağmanın hareketleri ile iç kabuk kırılmasa ve levhalar oluşmasa, levhalar arası faaliyetler ve fay hattı kırıkları ile boşalan enerji kendini deşarj edeceği bir yer bulamayacaktı. Bu durumda gezegenimiz infilak edecekti. Eğer mağma denilen dünya içindeki küçük yıldız, reaksiyonlarla faal olmasa uzayı kaplayan soğuk maddenin nüfuzuyla günden güne soğuyup küçülecek ve büyük bir meteor haline dönüşecekti. Bu açıdan gezegenimiz, magmatik faaliyetleri ile diridir. Tektonik ve volkanik depremleri ile diriliğini gösterecek şekilde nefes alıp vermekte ve kımıldamaktadır.
Depremlerin fiziksel ve enerji boyutlu sebepleri konusunda:
-Ayın med-cezir ile dünyadaki ve canlıların bedenindeki suyu etki altına alması gibi dünyanın güneşe yaklaşıp uzaklaşması esnasında sürekli surette, güneşteki patlamalar sonucunda açığa çıkan toplu çekim gücü esnasında nadiren dünyanın etki altında kalması sonucu olabilecek depremler;
-Yeryüzünde milyonlarca yılda bir defa meydana gelebilen ve gelmiş büyük meteorların çarpması sonucu oluşan sun’î ve geçici depremler;
-Yerkabuğunun üzerindeki buzullar gibi ağırlıkların erimesi ve levhaların üzerinden ağırlıkların kalkması sonucu,[1] levhaların oynama ve esneme sahasının genişlemesiyle meydana gelebilen depremler;
-Yerçekimi kadar, hava basıncı ve gök itiminin gezegenimiz üzerinde oluşturduğu belirli bir kontrol mekanizmasının, atmosferin yapısında meydana gelebilecek bir seyrelme ve dağılmasıyla meydana gelebilecek depremler şeklinde araştırmalar yapılmaya devam etmektedir.
Kur’an ve din, dünyayı, özünde canlı bir yıldız parçası olan yüzeyi ise, katılaşmış ve yaşama elverişli hale gelmiş özel bir yapı olarak görür. Yer kabuğundaki sükunet ve durağanlığı; mağmadaki hareket ve faaliyeti aynı anda görerek sözlerini söyler.[2] Yerkabuğu ve üzerindekilerin tabi olduğu kanunları saydığı gibi, mağmanın da enerji tükenişi, katılaşma, erime, parçalanma, kaynama gibi İlâhî kanunlara tabi olmakla bir düzen dahilinde hareket ettiğini belirtir.[3] Kur’an yeryüzünde ve mağmada (yer özünde) meydana gelen büyük-küçük her türlü hareketin belirli ölçüler, iç ve dış dengeler, takdirlere ve hedeflere göre cereyan ettiğini “Ona vahyedilmesi” olarak ifade eder.[4]
Vahyin esası, bilgiyle yönlendirme ve sevktir. Vahiy tekvinî ve teklimî vahiy olarak iki çeşidiyle evrenseldir.
İnsan, cin ve melekler gibi şuur, akıl ve hür irade sahiplerinin aldığı vahiy, Kelam sıfatından gelen, onların düşünce-duygu-fizik cephelerini denge ve düzene getirme amaçlı Teklimî Vahiy’dir.
Arı, karınca, kuşlar gibi bütün canlıların, dünya-güneş-ay ve zerreler gibi bütün cansızların senkronize ve organize yekpare bir yapı olarak hareket etmesi amaçlı olarak onların fıtrat ve hilkat programlarına konulan İlahî bilgi ile onların yönetilmesi ve idare edilmesi ise Tekvinî Vahiy’dir. Bu iki İlâhî sevk ve idare ile, her şey Allah’ın kontrolü, idaresi ve yönlendirmesine tabi olarak varlıklarını devam ettirirler.
Yaratılış, nasıl bilgi ve hikmet ile bir görüntüler âlemidir. Yaratılış âlemindeki düzenlilik ve denge kanunlarının dahilinde meydana gelen bütün faaliyetler, hareketler, değişimler, dönüşümler, başkalaşımlar da bir bilgi, hikmet, öngörü ve çok sayıda hedef merkezli olarak cereyan etmektedir. Yeryüzünün özünde fırtınalar kopmasına, miktarı belirsiz enerji ve ısı dalgası sürekli meydana gelmesine rağmen o kadar huzurlu ve sükunetli bir ortam yerkabuğunun üzerinde meydana getirilmiştir ki, insanoğlu onun bu güvenilir hali dışındaki davranışlarına ilk anda anlam veremez hale gelmiştir. Kur’an bunu “Ve insan der ki: Ne oluyor buna (yerküreye)?”[5] âyetiyle ifade eder. Bu yönüyle gezegenimiz, konforlu bir gemi veya denizaltı gibi uzay denizinde kendi yörüngesi içinde akıp gitmektedir.
Kur’an ve din, fizik-metafizik iki dünyayı da yaratan ve birden idare eden Allah’ın kelamı ve her iki âlemin hikmetlerinin, denge ve düzeninin, kanunlarının bir tercümesi ve okunuşu olduğundan bilim adamlarının tespit ettiği gözle görünür bütün deprem sebeplerini kabul etmekle beraber depremin metafizik boyutlu sebeplerini de ifade ederek deprem konusunu daha kuşatıcı ve eksiksiz bir şekilde delilleriyle anlatır. Bilimin çözemediği ve içinden çıkamadığı hususlarda aklı infilak etmemesi için ona pencereler ve sükunet bacaları açar.
Kur’an, hadis ve diğer vahiyler naklî olarak, tarih-arkeoloji-jeoloji-sosyoloji gibi bilimler ise istatistik veriler, kazı çalışmaları, yazılı ve sözlü kaynaklarıyla aklî olarak bize gösteriyor ki depremlerin meydana geldiği, büyük oranda can ve mal zayiatına yol açtığı şehir halklarında gözlemlenebilen en önemli özellikler şunlardır:
-Zulümlerin çoğalması ve yayılmasıdır. Zâlimlerin zulmüne şahit olanların bu zulümlere sessiz veya tepkisiz kalması bütün toplumu zâlim yapar. Bütün toplum zâlim ve suçlu olunca, toplu şekilde bir terbiye ve temizliğe müstehak hale gelirler. Kur’anın açıkça bildirdiği üzere zulüm helak sebebidir.[6] Mazlumların korku, endişe, baskı altında çaresizlikle titreyişi zâlimlere İlahî bir tokadın atılmasına sebep olur. Allah’ın tokatları ise başta depremler olmak üzere kasırgalar, tufanlar, yangınlar gibi âfetlerdir. Bu konuda Hz. Peygamber (ASM) şöyle der: “Eski milletlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de helak oldu. Çünkü günah işlenirken susmuşlar, önlememişlerdi.”[7] “Allahü Teâlâ, bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, ‘Belde halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah işleyenlere yüzünü ekşitmemiştir’ buyurdu.”[8]
-Zinanın çoğalması, aile düzeninin yıkılması ve sahipsiz çocukların ortaya çıkması… Bu konuda Hz. Peygamber (ASM) şöyle der: “Zina yayılınca depremler ve fitneler çoğalır.”[9]
-Cinselliğin fıtrat ve hilkat düzenindeki yörüngesinden çıkması, bir zevk ve put haline gelmesidir. Sicilya’daki Pompei, Ürdün civarındaki Sodom ve Gomore’de görüldüğü üzere…
-Cinsel amaçlı tecavüz ve taciz vakalarının artmasıdır. Bu konuyu Kur’an “Lut kavminin, Hz. Lût’a (AS) elçi olarak gelen delikanlı suretindeki meleklere tecavüz etmek için Onun evini kuşatmaları ve hanımının da bu zulme taraftar olması”[10] şeklinde ifade eder.
-Cinsel hastalıkların çoğalıp yayılmasıdır. Ki Hz. Peygamber (ASM) bu konuya dair “Bir yerde zina çoğalırsa orada bulaşıcı hastalıklar çoğalır. O yer halkı bilinmeyen hastalıklara maruz kalırlar. “[11] demiştir. AIDS ve benzeri jinekolojik vakalar gibi…
Deprem ve cinselliğin bağlantısını şu şekilde anlayabiliriz:
Kâinatta atomlardan galaksilere kadar bir titreşim kanunu var. Astrofiziğe göre, güneş ve yıldızlar sürekli titreşirler, tâ ki cazibe gücünü doğursunlar. Fizik bilimine göre varlık âlemi ve varlığın temeli olan zerreler, bir kudret titreşimi ve enerji dalgasıdır.[12] Jeolojiye göre, yerküre daimi titreşimdedir. Bunun yoğun ve güçlüsüne “deprem” denilir. Biyolojiye göre cinsel haz, üreme amaçlı bir titreşimden ibarettir.
Bu manada varlık âlemi ve canlılar dünyası en küllîden en cüz’îye kadar sırat-ı müstakim üzere, yaratıcı, mukaddes bir titreşimdedir. Bu noktadan bakılınca toplumun fay hatlarını kıran, aile ve medeniyet binalarını temellerinden sarsarak yıkan “zina” ve “eşcinsellik” fiillerine karşı yerkürenin, aldığı İlahî vahiy ve emir neticesinde[13] sarsıntılarla tepki vermesi, zina merkezi haline gelen şehirleri yerle bir etmesi hakikate uygun, son derece makul ve bilimseldir. Köklü bir istatistik yapılırsa hakikat daha net hale gelir. Hz. Peygamber (ASM), yerküreyi ilmiyle yaratan ve hikmetiyle idare eden Rabbinden aldığı sağlam bilgilere dayanarak bize şu bilgiyi verir: “Depremler, temelinden sarsılmış yuvaları ve yıkılmış aileleri, yaygınlaşmış fuhuş ve zinayı sonlandırmak için meydana gelirler. Onda ölen suçlulara dünyevi bir ceza, masumlara ise şehidlik getirirler.”[14]
İnsan hayatının korunması için insan fıtratına konulan öfke ve savunma gücü, âciz ve zayıfların hukukuna karşı bir saldırı ve tecavüz aracı, bir dehşet ve zulüm kaynağı haline gelince… İnsan neslinin devamı için fıtrata yerleştirilen cinsel güç, zina ile aileleri yıkıp nesilleri bozan, eşcinsellik-lezbiyenlik-biseksüellik ile hayatı zevk ve hazza indirip putlaştıran bir şekle dönüşünce o toplum varlık âleminde ve fıtrat düzeninde istenilmeyen bir hale dönüşür.
Böyle toplumlara Cenab-ı Hakk hikmetle hakkı öğretecek, şefkatle iffeti ders verecek bir resul gönderir. O da onlara hakkı tesirli bir şekilde uzun bir süre zarfında tebliğ eder.
Ona iman eden ve tabi olanlar, dünyevi ve uhrevi felaketlerden ve helaketlerden kurtulurlar. Fakat onları dinlemeyen, onlara ve iman edenlere zulmedenler dünyada İlahî tokada, Âhirette ise ebedî Cehennem hapsine müstehak haline gelirler.
(Devam edecek)
[1][1] En az deprem olan kıta Antarktika kıtasıdır. Bunun sebebi de yerkabuğu üzerindeki yoğun ve ağır buz kütlesidir. Bu manada buzullar ve Kutup Buzulları, yer kabuğunun emniyet çivileridir. Kur’anın tabiriyle “râsiye” ve “revâsiye.” Buzullar eridikçe, depremler çoğalır. Hadis der: “ Depremler çoğalmadıkça kıyamet kopmaz. ” ( Sahih-i Buhari) Demek dünyanın emniyet çivileri sökülecek, buzullar eriyecek…
[2] Neml suresi, 88; Nebe suresi, 7 ve diğerleri.
[3] “ Küllü şey’in hâlik ” ( Her şey helak olur ) ( Kasas suresi, 88 ) âyetinin hükmüne gezegenimiz de dahildir. Helak, Arapça’da enerji tükenişi demektir. Ki bilim dünyası bunu entropi kanunu olarak isimlendiriyor.
[4] Zilzal suresi, 1-5.
[5] Zilzal suresi, 3.
[6] Enbiya suresi, 11; Hacc suresi, 45 ve diğerleri.
[7] Taberânî.
[8] Beyhâkim, Sünen-i Kübrâ.
[9] Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs.
[10] Hud suresi, 77-83.
[11] Ali Rıza Karabulut, Tıbb-ı Nebevî Ansiklopedisi: 1/37.
[12] Hz. Peygamber (ASM) bu manada “ Es-semâu mevcun mekfûf ” ( Gökyüzü ve uzay karar bulmuş, sabitleşmiş bir dalgadır ) der. ( Tirmizî, 58. Sûrenin tefsiri: 1; Müsned, 2:370; el-Mubârekforî, Tuhfetü'l-Ahvezî, 3352; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:132. )
[13] Zilzal Suresi, 1-5.
[14] “ Zina yaygınlaştıkça depremler ve fitneler çoğalır. ” ( Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs ) Kur’andaki peygamber kıssalarına ve kavimlerin helakine dair yapılan istatistik tarzı bir tahlil bize aynı suçu işleyen kavimlerin aynı şekilde helak edildiklerini gösteriyor. Demek İlâhî bir cezalandırma sistemi var. Mesela kendi karakterleri ve kavimlerinin karakterleri birbirine benzeyen Hz. Nuh (AS) ve Hz. Musa’nın (AS) her ikisinin de kavmi “ suda boğulur. ” Eşcinsellik suçu işleyen, Hz. Lut’un (AS) kavmi olan Sodom ve Gomore tektonik bir çöküntü depremi, meteor yağmuru ve lavlarla; havari ve resul olan Hz. Petrus’un (AS) kavmi olan Pompei bir volkanik deprem, “lavlarla ve ateşle” cezalandırılır. Bakınız Hud, Hicr, Yasin, Taha sureleri v.d.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.