Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Sungurlu Sokaklarında

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Yine gam yükünün kervanı geldi
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle
Eremem Lokman'a çaresiz kaldım
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle.

Şu günlerde Divriği türkülerinin dilime pelesenk olduğu bir psikolojide yaşıyorum.

Zaten dert bir değil elvan elvan iken bir de gamların en ağırına maruz kaldık.

Modern devrin kadim İslami sorunu Filistin, en ağır bir hezimet ile ümide ışık sızdıran bir çizgide bulunuyor.

Zaman kötü, feleğin çarkı zalim güçlerden yana dönüp duruyor.

Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığa en yakın andır diye teselli buluyoruz.

2022'deki bir yazıda yakın tarihte ittihadı İslam'a hiç bu kadar uzak olmadık yazmışız.

Şu an bu hakikatı isot acısı gibi tadıyoruz!

Sözün bittiği yakarış ve gözyaşının azaldığı yerdeyiz.

Kahpe felek sana nettim neyledim
Attın gurbet ele parelerimi

Akıbet; beni sılamdan ettin
Kestin mümkünü mü çarelerimi

Aman aman dağlar duman geçti zaman
ben varamam
Aman aman dağlar duman halim yaman
Ben kemlik görmedim 'hüsnü aaladan'

***

Doğup büyüdüğüm memleketim Sungurlu sokaklarını ara sıra arşınlıyorum.

Bir sabah namazı Ulu Cami'den eve giderken baktım ki ünlü bir leblebici kuşlara leblebi çekirdek gibi yemler dökmüş yediriyor.

Selam verip sevindim. Hiç beklemiyordum. Rızık kapılarının açıldığı seher vaktinde leblebici çifte anahtarla kazanç kapısını açmıştı...

***

Çarşıbaşı Camii'nin karşısında çok eski bir kahvehane var.

Müşterisi de çok değil, ara sıra çay içip sohbet ederdim.

Kul kakkı/kamu hukuku hassasiyeti gelişince geçen yazlarda uğramaz oldum.

Çünkü dükkanın önüne tabure filan koyup araba parkına engel oluyorlardı.

Önlerinden geçerken canım sıkılıyordu.

Diğer sıralı dükkanlar bu çirkinliği yapmıyordu.

Bir cuma namazında kahveyi işleten kardeşlerin büyüğünü ilk defa cumada görünce ikaz cesareti buldum.

Namaz çıkışı çay içmeye uğradım bir müşterisi vardı. Bir de uzaktan el edip çağırdığım 90'lık dilenci.

Küçüğü tanıdık şekilde selam aldı büyüğü çok ilgilenmez göründü ve biraz sonra bir yere gitti.

Çay parası vermek için çayocağının yanına varınca çaycıyla başbaşa kaldık.

- Kusura bakmazsan sana bir şey diyeceğim dedim, buyur dedi.

- Bak eskiden beri buraya çay içmeye gelirim ama artık gelmek istemiyorum.

Çünkü siz dükkan önündek yolu kapatıp kul hakkına giriyor, mesela acil bir hasta gelse inmesine engel oluyorsunuz.

Bak bu kaldırım yaya yolu vatandaşa ait.

Siz burayı kapattığınız yetmiyor gibi, caddeyi de kapatıyorsunuz burası da karayoluna ait.

Bak bunu sade siz yapyorsunuz.

Yaa başkalarına acımıyorsanız kendinize acıyın rızkınıza engel olmayın."

Böyle deyince kahveci:

- Hocam sizinki memur kafası, ne yapalım yani adamlar dükkanın önünü kapatıyor, müşteriye engel oluyor dedi.

- Esas müşteriye siz engel oluyorsunuz, kul hakkına tecavüz ederek rızkınızı kesiyorsunuz dedim.

Hakikaten cadde ortasında dükkanları mülk olduğu halde yıllarca sanki sinek avlıyorlardı.

O günden sonra tabure ve küçük tuz torbalarını birazcık içeri çektiler ve araba sahipleri zar zor park etmeye başladı.

Bu cuma sonrası ise baktım araçlar daha rahat parketmiş.

O sevinçle selam verip içerde çay içerek mahalli gazeteyi okudum.

***

2023101508290863287f5421ddfa04.jpg
Sungurlu' da tarihi ahşap bir ev

Sungurlu'nun meşhur eski bir parkı ve orta yerinde ahşap 2 katlı köşk kahvesi(hane) var.

Bu köşkkahvenin etrafına sıralanıp çay sohbeti eski bir adetim.

Evvelki gün emekli öğretmen arkadaşla sohbet ederken 2 küçücük karakuru çocuk, "abi tartalım" diye geldiler.

-Terazin doğruysa para veririm yoksa vermem deyince kabul ettiler.

Terazinin doğruluğunu eğri kilolardan doğruladık ve arkadaş cömert bir ücret verdi.

Ve büyük kardeşe nereli, hangi köylü olduğunu sordu.

Maksadı(mız) Suriyeli olup olmadığını öğrenmekti. Çünkü çok benzetmiştik!

Çocuk Suriyeli değilim deyip gerçek köyünü söylemiyordu.

Ben de bu saçma soruya katıldım.

Çocuk uzaklaşırken Başpınar Mahallesi'nde oturuyoruz dedi yarım ağızla.

O zaman benim jeton düştü.

- Hocam dedim azlık duygusu böyle bir şey işte. Çocuk mahallesini bile söyleyemiyor.

O da tasdik etti.

Memleketimde ilk defa bir gerçeği farketmiştim, belki de yeni ayrımcı algılar buna sebep olmuştu, eskiden bu ayrımcı algı yoktu emin olamadım.

Ama gerçekten sorgular gibi olmaktan utandım.

İki küçücük çocuk abdal denilen çalgıcı bir toplumda yaşıyordu.

Yine aynı yerde 2 küçücük çocuğu meşrubat kutuları toplarken gördük yiğenim Edip'le.

Bitişiğimizdeydiler, ufak tefek ve de zayıf 2 erkek çocuktular.

Onlar da Suriyeli imişler.

2015'de ülkemize gelmişler.

Okula gitmiyor ve 5 kardeşlermiş. Babası hapisteymiş, sınırdan adam Türkiye'ye adam kaçırmak suçundan yatıyormuş.

Çocukcağız safça bunları anlatıyordu.

Enerjik, öfkeli, kekeme amma çok içten ve anlaşılır bir Türkçeyle konuşuyordu.

Hem bu şehirde hem de Suriye'deki kötü adamlardan korktuğunu bariz biçimde hissettirerek anlatıyordu.

Tekrar görüp evini öğrenmek ve babasının durumunu kimseye anlatmamasını tenbih etmek istiyorum.

Okula gidemiyorlarmış çünkü babası razı değilmiş.

Hayret ettim ve milli eğitim yetkililerine sitem edip utandım utandım...

***

Camide bir namaz sonrası önümde küçük çocuk ve babası dua ediyordu.

Tandığım emekli bir hoca çocuğa yaklaştı ve eline sıkıştırdı 5 lirayı gördüm.

Çocuğun morali bozuldu ve babası olsun kabilinden teselli etti.

Fakat çocuğun dua konsantrasyonu bozuldu rengi de attı.

Bir namaz çıkışı sert mizaçlı hocaya sarılıp bu durumu anlattım.

- Hocam o çocuk benim kurs öğrencim, 5 lira değil 15 lira verdim dedi.

***

Adı sıkça geçen bu caminin küçücük dükkanında eski bir ayakkabı tamircisi var.

Geçen yazlardan birinde alevi-abdal mahallesi camisinde çocuklara, Kur'an öğretirken minik kız çocuğunun ayakabı tamirinde tanıştık ve dost olduk.

Her yaz sıkça uğrar çayını içerim.

Kadir usta iyi insan amma yıllarca camialtı dükkanda ezan duyar camiye girmez.

Kul hakkı yemediğine ve kimseye kötülük etmeyip iyilik ettiğine çok güvenen bir alisever Kadir usta.

2023101508271563287f5421ddfa04.jpg
Kadir Usta'nın dükkanından bir görüntü

- Ona "dünyan dünya, ahiretin ne olacak bilmem, anan seni Kadir gecesi doğurmuş" dedim. Gülerek "şükür öyle" dedi.

Bu yazımı okusa bana kızmaz; "doğru demişsin ama ne yapayım namazımı kılamıyorum" der hoş görür.

***

Dün cumartesi Dii Çayı kenarında kapalı pazarı dolaştım.

Dönerken önümde dinç 2 ihtiyardan biri;

- Mandalina şu fiyat, filan sebze bu fiyat baktım alınacak gibi değil, neme lazım param cebimde kalsın deyişine öbürü şöyle cevap verdi:
- iyi etmişsin zorlu etmişsin...

İkisinin de omuzlarındaki çantada birkaç parça bir şey görünüyordu.

***

Bu cumayı Mantıkçı Camii'nde kıldım.

Caminin sokağı merhum Şemsettin emmimin evinin önünden geçiyor.

2023101508313263287f5421ddfa04.jpg
Merhum Şemseddin emmimin evinin önü

Ben de oraya yöneldim duygu seline kapıldım...

Bu şehri ilkin dedem ve dayımgilin evi, sonra bu amcamın eviyle tanımıştım.

Amcamın evi harabe, epeydir virane olmuştu.

Üç katlı tarihi konaktan sonra Altınoğlu Cami önüne geldiğimde ilkokuldayken, cami dibinde köyden aralıklarla, eşek yükü 2 çuval saman sattığım(ız) günler geldi gözönüme...

Tüm geçmişlerime Fatiha ve dualar ederek harabeye baka baka yürüdüm.

***

Yaşayan bilir. İnsanın gençliğinde tökezleyip düştüğü anlar vardır. Ve bu anlarda tutup kaldıran en yakınlarımız.

Eyvallah ve binlerce teşekkür...

Fakat bu iyilik bazen/çoğu kere sınırsız, sonsuz bir minnet ve zillet girdabına dönüşür.

Hani şey gibi, "hatırlıyor musun, o yağmurda benim şemsiyem olmasaydı sırılsıklam olmuştun" pelesengi gibi.

Belki 40 belki 50 yıl bu bedeli fazlasıyla katkat ödersin ama minnet ve de zillet etiketi alnından silinmez.

Hatta o elinden tutup kaldırma öncesi, sen onların elinden tutup çok kere kaldırsan bile onların ücreti bir türlü ödenmez, ölene kadar hep ezik ve minnettar kalman için çabalar, çırpınırlar.

Şey gibi; o yağmurda benim koccaman şemsiyem olmasaydı halin nice olurdu bir daha hatırlasana...

Hakikatlı bir Çorum türküsüyle bağlayalım.

Fırsat Elde İken Bir Amel Kazan

Fırsat elde iken bir amel kazan
Gül cemâlin bir gün solsa gerekdir
Aldanma zevkine bakma dünyaya
Dünya malı burda kalsa gerekdir

Yarın Hâkk'ın divanına varılır
Ruz-ı mahşer günü sual sorulur
Günahın dartarlar mizan kurulur
Anda haklı hakkın alsa gerekdir

Cahil bildiğinden hiç geri kalmaz
Bin nasihat etsen sözüne uymaz
Kişinin ettiği yanına kalmaz
Herkes ettiğini bulsa gerekdir

Bir gün olur gelir Mevlâ'dan hitap
Sorulur sualler verilir cevap
Kimine lutf eder kimine azap
Cennet / Tamu Hâkk'dır dolsa gerekdir

Genç Abdal'ım Hâkk'a yanık olana
İtikadı bütün, sadık olana
Hâkikâtten Hâkk'a âşık olana
O divanda şefaat olsa gerektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum