Abdulkadir MENEK
İslamiyet ve milliyetçilik (I)
İslamiyet en son ve en mükemmel bir din olarak bütün insanlara rahmet olarak gönderilmiş, toplumları sınıflandırmada kan ve etnik kökeni önceleyen bir yaklaşım tarzı olan her türlü ırkçılık görüşünü ve taassubu yasaklayarak, insaniyet cihetiyle bütün insanları eşit saymıştır. Irk, renk, dil, kabile, aile, neseb, zenginlik gibi toplumsal farklılıkları bir zenginlik olarak kabul etmiş ve bunların diğer insanlar üzerinde bir üstünlük vasıtası olarak kullanılmasını şiddetle yasaklamıştır. Bununla birlikte insanların vatanlarını ve milletlerini sevmeleri teşvik edilmiş, ''vatan sevgisi imandandır'' sözü ümmet arasında hüsn-ü kabul görmüştür.
İslamiyet’ten önce Mekke müşrikleri arasında kabilecilik taassubu ifrat derecesinde mevcuttu. İnsanlar kendi kabilelerinin üstün olduğunu iddia ediyor, diğer kabilelere hakaretler ediyor, onları yerin dibine geçiriyordu. Bu yüzden kavgalara varan çok şiddetli tartışmalar yaşanıyordu ve birbirlerinin kanını akıtıyorlardı. Hatta kabilelerinin kuvvetli ve sayıca fazla olduğuna ilişkin tartışmalar sırasında, iş mezarlardaki ölüleri saymaya kadar ileri gidiyordu. Mekke’de Beni Sehim ve Beni Abdi Menaf oğulları arasında bu minval üzere çok büyük tartışmalar yaşanıyordu. Bunun üzerine ‘’Tekasür’’ süresi nazil olmuş ve bu durum şu şekilde şiddetle reddedilmişti: ‘’Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz. Hayır! Yakında bileceksiniz! Elbette yakında bileceksiniz! Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.’’(Diyanet İşleri Başkanlığı Meali) Medine’de Evs ve Hazrec kabileleri arasında kabilecilik tartışmaları sonucu büyük bir savaş çıkmış ve ‘’Buas’’ harbinde her iki taraf da birbirlerinden yüzlerce insan öldürmüştü. Bu nedenlerden dolayı ırkçılık, Peygamber Efendimizin dilinde ‘’cahiliye asabiyeti’’ olarak ifadesini bulmuştur.
İmam-ı Malik’in ‘’Muvatta’’da naklettiği bir hadise, Sahabelerin ve Peygamberimizin ırkçılığa duyduğu nefreti göstermesi açısından kayda değerdir: Sahabelerin oturduğu bir meclise gelen Kay bin Mutata adında bir adam, Evs ve Hazrec kabilelerine mensup sahabeler ile Arap olmayan bazı sahabelerin sohbet ettiklerini görünce ‘’Evs ve Hazrec kabileleri Hazret-i Peygambere hizmet ettiler diyelim, Farslı Selman, Rum diyarından Suhayb ve Habeşli Bilal’e ne oluyor’’ diye onları küçümsemek istemişti. Bunun üzerine adamın yakasına yapışan Muaz bin Cebel, doğruca Resulullah’ın huzuruna götürüp şikâyet etmişti. Bu duruma çok kızan Peygamberimiz doğruca minbere çıkıp sahabelere şöyle hitap etmişti: ‘’Ey İnsanlar! Rabbiniz yalnız bir Rab’dir. Babanız yalnız bir babadır. Dininiz yalnız bir dindir. Araplık ne ananızda, ne de babanızdadır. O sadece dil farkından ibarettir.’’ Muaz bin Cebel’in eli hala adamın yakasında idi ve şunları söyledi: ‘’Ya Resulullah, bu adam Araplık, Acemlik diye aramıza ırkçılık sokuyor, ne buyuracaksınız’’ diye sordu. Resulullah, ‘’Da’hü ilennar’’ diye buyurdu. Yani, bırak onu cehenneme kadar yolu var. Gerçekten bir müddet sonra adamın dinden çıktığı görüldü.
Bir gün Ashab-ı Kiram sohbet ederken Sa’d bin Ebi Vakkas,’’babanızı, dedenizi sayar mısınız’’ diye bir teklifte bulunmuştu. Herkes İslam’dan evvel ki atasını saymaya başladı. Sıra Arap olmayan Selman-ı Farisi’ye gelmişti. Selman şu cevabı verdi:’’Ben Müslüman bir babaya, dedeye sahip değilim. Ben İslam oğlu Selman’ım.’’ Bu cevap Hazret-i Ömer’in çok hoşuna gitti ve şöyle konuştu:’’ Bütün Kureyş bilir ki, ‘’Hattap’’ cahiliye döneminde Kureyş’in en şöhretlisiydi. Böyle iken yine ben kendimi sadece Selman’ın dediği gibi İslam’ın oğlu olarak bilir, kendimi Müslüman olmayan geçmişime bağlayarak, şeref kazanmak ihtiyacı asla duymam. Müslüman olmayan dokuz geçmişini sayarak sahip çıkan kimse, onların onuncusu olarak cehennemde kalacaktır. Müslüman olarak yaşamış yalnız bir babaya intisap eden, ilerisini saymayan bir adam da Müslüman babasıyla cennette kalacaktır. Bunu hiç duymadınız mı?’’ Hazret-i Ömer’in sözlerinin sonunda belirttiği sözler İbn-i Hanbel’in rivayet ettiği bir hadis idi ve şu şekildedir:’’ Her kim kâfir olan aba-ü ecdadından dokuzunun isimlerin sayar, kendisini bunlara bağlar, gurur ve iftiharla falan oğlu filanın diye Müslüman olmayan bu geçmişleriyle övünürse, o kimse bu dokuz cehennemliğin onuncusudur.’’ (1)
1- Ahmed Şahin, Onlar ve Biz, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, Haziran 1973, sayfa: 55–61
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.