Niyazi BEKİ
Namaz dinin omurgasıdır
Ayet Numarası: 30
İslam Dini Fıtrat Dinidir.
Rum suresinin 30-31. ayetlerinin meali şöyledir:
“O halde sen bir hanîf (her türlü batıl inançtan yüz çevirmiş biri) olarak bütün varlığınla dine; Allah’ın insanları yarattığı fıtrata (uygun olan dine) yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Bütün gönlünüzle O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan olmayın” (Rum, 30/30-31) mealindeki ayetlerde İslam dininin fıtrat dini olduğuna dikkat çekilmiş, özellik tevhid akidesi ve namaz ibadetine vurgu yapılmıştır.
Bu konuyu şöyle açıklamak mümkündür:
1) İnsan Fıtratı Ve Din:
Fıtrat kelimesi, hilkat/yaratılış manasına gelir. Buna göre İslam dini insanların yaratılış öyküsüyle özdeşmiş bir dindir. Fıtrat kavramı insanın manevi donanımları yanında maddi donanımlarına da işaret etmektedir.
İnsan fıtratının İslam dininin emirlerine en uygun olduğunu gösteren bir hakikat, en açık bir misal namazdır. Namaz fıtratını teşkil eden rükünleri ile insan fıtratının fiziki yönünü teşkil eden insan omurgası bu konuda gözle görülen canlı bir misaldir. Namazın fiziki anatomisini meydana getiren kıyam, rükû, secde, cülus gibi unsurları, tamamen insan anatomisinin temelini teşkil eden omurga ile çok yakından ilişkilidir. İnsan omurgası olmadan namaz ikame edilemez.
2) Dinin Direği Namaz:
Dinin direği namazdır, insanın direği ise omurgasıdır.
Namaz ile insan omurgasının bu yakın ilişkisi hadis-i şerifte de bildirilmiştir.
Rivayete göre Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Namaz dinin direğidir/ temelidir, esasıdır" diye buyurmuştur (Acluni, Keşful Hafa, 2/34). Direk, temel, esas olarak tercüme edilen kelime, hadisin metninde aynı manaya gelen “imad” ve “amud” şeklinde geçmektedir. Aynı kelime Arapçada omurgadaki vertebrın/omurların sütunları için de kullanılır.
الصلاة عماد الدين الصلاة عمود الدين/ (Munavi, Feyzu’l-Kadir, 5186/5187).
Bunu “Namaz dinin omurgasıdır” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. Nitekim Arapçada “amudu’l-batn” (karın kısmını ayakta tutan direk) ifadesi “belin omurgası” anlamında kullanılır. Ayakta durması mümkün olmayan karın bölgesi, belin omurgası ile ayakta durduğu gibi, dinin diğer temel esaslarını ayakta tutan da namazdır. Belin omurgası devre dışı kaldığı zaman karın bölgesi tamamen çöktüğü gibi, dinin omurgası olan namaz da devre dışı kaldığı zaman dinin çadırı çöker. Nitekim özellikle Fakihlerin söz konusu ettiği bazı rivayetlerde bu manaya işaret eden şu ifadelere de yer verilmiştir: “Namaz dinin direğidir. Kim onu ayakta tutarsa dinini ayakta tutmuş olur. Kim ki onu terk ederse dinini yıkmış olur.” (bk. Aclunî, 2/35; Gazali, İhya, 1/147)
3) İnsanı ayakta tutan omurgasıdır:
İnsanı ayakta tutan omurgası ile dini ayakta tutan namaz ibadeti fıtrat mefhumu çerçevesinde özdeştirilmiştir. Yukarıda zikredilen ayetlerin ifadelerinde bu hakikate işaret edilmiştir.
Namazın ikame edilmesi, omurga ve onun içinde yer alan omurilik sistemi ile iç içedir. Omurgayı dik durdurmakla kıyamda durulur. Omurga sistemi farklı pozisyonda esnetilerek rüku ve secde yapılır. Dinin direği/omurgası olan namazın adı da salattır, bedenin/sırt ile belin direği olan omurganın adı da salattır. Her iki kelime de “Fıtrat” kavramında yerini almıştır. Namazda olması gerekli olan omurganın, ellerin, ayakların, dizlerin dik durması ve farklı hareketler göstermesi ancak ilgili sistem sayesinde hareket eden kasların farklı pozisyon göstermesiyle mümkündür. Bunu sağlayan cihaz ise omurganın himayesinde korunmaya alınmış 31 çift sinirden ibaret olan omurilik sistemidir.
4) Fıtrat, Salat (namaz) ve Omurga
İlginçtir, hâkim-i ezelî ve hakîm-i lemyezelî olan Allah, İslam dini için “fıtrat dini/İnsanın fıtratına uygun din” hükmünü verirken, bu zihni hakikati harici hakikatle de birleştirmiş ve sonsuz rahmetiyle bunların münasebetlerini göstermek için “tevafuk” penceresini akla açmıştır. Şöyle ki: Dinin omurgası olan namazın Arapça ismi (salat) ile namazın ikamet mahalli olan ilgili organların işlemesini/işlevini sağlayan omurganın ismi aynı unvanda (salat=omurga) kelimesinde toplamıştır. Şöyle ki:
a) Fıtrat kelimesinin kök harfleri olan "FTR" nin ebced değeri: 289=17x17'dir. İnsanın omurgasını teşkil eden omurların/vertebraların sayısı ile günlük farz namazların rekât sayısı aynıdır. Fıtrat dininin temel direği ve bir nevi omurgası olan günlük beş vakit farz namazın rekât sayısı 17 olduğu gibi, insan fıtratının temel dayanağı olan omurganın sırt- bel bölgesindeki omurların/vertebraların sayısı da 17’dir.
b) “Salat” kelimesinin ebced değeri 527=17x31’dir. Bu sayı hem günlük farz namazın 17 rekât sayısına, hem sırt/bel bölgesinin omurgasındaki 17 omur/vertebranın sayısına, hem de namazın icraatını sağlayan organların işlevlerini temin eden omurilik sisteminin 31çift sinir sayısına uygundur.
c) Fıtrat kelimesinin geçtiği ayet numarası 30’dur. Surenin sondan itibaren bu ayetin tertip numarası 31’dir.
-Bu surenin Kur’an’daki tertip numarası 30’dur.
-Surenin ayet sayısı: 60=2x30’dur.
-Fıtrat kavramı, insanın maddi-manevi donanımları ile emrolunduğu hak dinin her iki tarafı da eşit şekilde örtüşmektedir. Bu hakikati aktaran fıtratla ilgili iki ayetten birincisi, surenin baştan itibaren 30. Ayeti olduğu gibi, ikinci ayeti de surenin sunundan itibaren 30. Ayetidir. Bu tevafuku pekiştiren bir husus da fıtrat kelimesinin kendisidir. Bu kelimenin kök harfleri olan “FTR” harflerinin ebced değeri: 289=17x17dir. Yani bunun da her iki tarafı eşittir. Keza, insanın temel esasını oluşturan omurgasının yapıtaşları olan omurlar/vertebraların sayısı 17 adet olduğu gibi, dinin temel esasını teşkil eden namazın rekât sayısı da 17’dir. Burada da her iki taraf eşittir.
Ayet Numarası: 50
Bu ayette iman esaslarının –Allah’a imandan sonra- ikincisini teşkil eden ölümden sonra yeniden dirilişi/haşir akidesini ispat etmektedir.
Bu asırda haşir akidesini harika bir tarzda ispat eden Bediüzzaman hazretlerinin yazdığı haşir risalesi bu ayetin bir nevi tefsiridir. Bu ayetin ve onun hakiki bir tefsiri olan “Haşir Risalesi” hakkında Allah’ın himayesi ve inayetini gösteren bazı noktaları şöyle açıklamak mümkündür:
1) Bu ayetin meali şöyledir: “Allah’ın rahmetinin izlerine bir bak: Ölü toprağa nasıl can veriyor! Şüphesiz ölüleri diriltecek olan da O’dur. O’nun her şeye gücü yeter” (Rum, 30/50).
Bu ayeti Muhakemat adlı eserinde tefsir etmeyi düşünen Bediüzzaman hazretleri o zaman buna muvaffak olamaz.
Daha sonra yazdığı (Dokuzuncu Şua Onuncu Söz'ün Mühim Bir Zeyli ve Lâhikasının Birinci Parçası: Şualar, 180)
Dokuzuncu Şuânın başında diyor ki:
“Lâtif bir inayet-i Rabbâniyedir ki: Bundan otuz sene evvel, Eski Said yazdığı tefsir mukaddemesi Muhâkemat namındaki eserin âhirinde ‘İkinci Maksat: Kur’an’da haşre işaret eden iki âyet tefsir ve beyan edilecek.
Nahu: Bismillâhirrahmanirrahîm’ deyip durmuş. Daha yazamamış. Hâlık-ı Rahîmime delâil ve emârat-ı haşriye adedince şükür ve hamd olsun ki, otuz sene sonra tevfik ihsan eyledi.”
“Evet bundan dokuz-on sene evvel, o iki âyetten birinci âyet olan:
فَانْظُرْ اِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ferman-ı İlahî'nin iki parlak ve çok kuvvetli hüccetleri ve tefsirleri bulunan Onuncu Söz ile Yirmidokuzuncu Söz'ü in'am etti. Münkirleri susturdu.” (Asa-yı Musa, 214)
Bu ayetlerden birisi, “Onuncu Söz/Haşir Risalesi”, diğeri ise Yirmi dokuzuncu söz risalesi.
Haşir Risalesinin harikalığını gösteren bazı nükteler:
1) Haşir risalesinin kaynağı olan ilgili ayetin iki cümlesi vardır.
Birinci cümle: فَانْظُرْ اِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا (Allah’ın rahmetinin izlerine bir bak: Ölü toprağa nasıl can veriyor!), dirilişin keyfiyetinden söz etmektedir. Keyfiyet ise, bir şeyin örneğini, misalini, suretini tasvir eden hakikattir. Bu cümlenin 12 kelimesi ve manasına uygun olarak Haşir Risalesinde, önce 12 surete yer verilmiştir.
İkinci cümle: اِنَّ ذلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (Şüphesiz ölüleri diriltecek olan da O’dur. O’nun her şeye gücü yeter) dirilişin gerçeğinden söz etmektedir. Cümlenin on iki kelimesinden biri olan başındaki “İnne” edatı ile konunun tahkikine ve hakikatine işaret edildiği için, 12 suretten sonra 12 hakikat açıklanmıştır.
2) Bediüzzaman hazretleri, genel olarak 10. Ve 29. Sözleri kast ederek
“Lâtif bir inayet-i Rabbâniyedir ki: Bundan otuz sene evvel, Eski Said yazdığı tefsir mukaddemesi Muhakemat namındaki eserin ahirinde...” diyerek “dokuzuncu Şuadan 30 sene öncesine” işaret etmiştir.
a) Kuvvetli bir ihtimalle Üstadın bu sayıyı nazara vermesinin bir hikmeti, Haşrin tefsir edildiği ayetin içinde bulunduğu Rum suresinin tertip numarasının: 30 olmasıdır. Bu tehirin bir hikmeti bu surenin tertip numarası ile, Besmelesinin 30 sene önce çekilen ilgili ayetin tefsir edildiği zaman süresi arasındaki müddetin 30 yıl olmasının tevafukundaki bir sırrın olduğuna işaret etmektir.
b) “Evet bundan dokuz-on sene evvel, o iki ayetten birinci ayet olan (Haşir risalesinin başlığı) “Fenzur” ayetiyle 10.cu ve 29. Sözü ikram etti” diyerek bu iki sözün kaynağı olan ayetin tefsir edildiği yılların da 9-10 yıl olduğu tevafukuna işaret etmiştir.
c) Burada 9-10 yıl sonra yazılan bu iki sözün bu macerasını 9. Şuada zikretmesi de tevafukun bir sırrına işarettir. Ayrıca 29. Sözdeki ayetin bir tane değil birkaç tane olduğuna “dokuz ve on sene sonra ikinci âyet olan başta mezkûr âyât-ı ekberin tefsirini bu risale ile ikram etti” cümlesiyle işaret edilmiştir. (Şualar, 181).
3) Besmelesinin çekilmesinden yaklaşık 17 yıl sonra bu ayetin tefsiri 1926 yılında yazılmıştır. Ayetin son cümlesinin ilk kelimesi olan “وَهُوَ “nin ebced değeri de 17’dir.
4) Bu ayetin mukattaat sureler sistemindeki tertip numarası: 1989=153x17’dir.
5) Bu “ وَهُوَ “ kelimenin buradaki tekrar sayısı da: 153’tür. Bu sayı 1’den 17’ye kadarki sayıların toplamıdır. Çarpım tablosundaki yeri: 9X17’dir.
6) Öyle anlaşılıyor ki, Haşir risalesinin yazıldığı tarih:1926’dır.
7) Ayette rahmet izlerinin izlenmesi emredilmektedir. Biz de bakıyoruz ki, Mukattaat sureler sisteminde ilk defa rahmet kelimesi Bakara suresinin 64. Ayetinde geçmektedir. Buradaki rahmet kelimesinin izini sürdürüyoruz ve görüyoruz ki, bu iki rahmet kelimesi arasında tam 1926 ayet yerleştirilmiştir.
8) İzini sürdürdüğümüz “Rahmet”, Allah’a aittir. İlginçtir, Kur’an’ın başından buraya kadar ki Allah lafza-i celalin tekrar sayısı da: 1926’dır.
9) buradaki 50. ayetin başında yer alan emir kipinin mazisi olan “NAZARA” fiilinin ilk harfi “N”un ebced değeri de: 50’dir. İşari manasıyla bu emrin muhatabı olup bu ayeti eşsiz bir tarzda tefsir eden asrın müceddidi Bediüzzaman hazretlerinin o günkü yaşı da 50’dir.
Devam edecek
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.