Risalelere nereden başlamalı, nasıl ve ne kadar okumalı?

Risale-i Nur’u okuma ve anlama teknikleri-15

Özellikle Risale-i Nur’u yeni tanıyıp şahsî okumaya başlamak isteyenler, hangisine öncelik vermek gerektiğini araştırırlar.  Elbette ilk başlangıç için okunması ve anlaşılması kolay bir yer seçilmelidir.  Bunun için en uygunu, öncelikle Sözler’in arkasındaki konferansı okumaktır.  Burası, Risale-i Nur’un ve Bediüzzaman Hazretlerinin özellikleri anlatıldığı için bir nevi “giriş” hükmündedir.  Bu arada, Üstat Hazretlerinin hayatının anlatıldığı, Mehmed Paksu’nun “Nur Dede” isimli eseri, kısa ve anlaşılır olması bakımından bilhassa yeni başlayanlar için önemlidir.  Bundan sonra Küçük Sözler, Gençlik Rehberi okunabilir.  Arkasından Lem’alar’dan 1. ve 2. Lem’a, Tarihçe-i Hayat’ın baş kısmı, Mûcizat-ı Ahmediye devreye girer.  Bu kadarı eserlerin diline ve üslûbuna belli bir alışkanlık kazandırır.

Yeni başlayanların, Nesil Yayınlarından çıkan Risale-i Nur’a Giriş kitaplarını okumaları daha kolay ve rahat olabilir.  Çünkü bu kitaplarda rahat bir düzenleme, kelime ve terim anlamları vardır.  Ayrıca, işlenen metnin ana konusunu teşkil eden kelime üzerinde genişçe durulmuş, bu kelimeden türeyen birçok kelimenin de anlamı verilmiştir.  Meselâ; “selâm” kelimesinin Arapça hangi kökten geldiği ve anlamı genişçe anlatıldıktan sonra, bu kökten türeyen selâmet, selim, teslim, tesellüm, teslimiyet, İslâm, Müslim, müsalemet gibi kelimelerin anlamları da açıklanıyor.  Bu yönüyle Risale-i Nur’a Giriş dizisi, Risale-i Nur’un kelime ve terimlerine şuurlu bir biçimde vâkıf olmayı ve derinlik kazanmayı sağlıyor.

Hizmet Rehberi şuur ve şevk kazandırır

Risale-i Nur’u, Bediüzzaman’ı, hizmetini ve talebelerini daha iyi tanımak için Hizmet Rehberi’ni okumakta fayda vardır.  Ayrıca bu eser, ayrı bir şuur, şevk ve heyecan kazandırır.  Artık sırasıyla Sözler, Tarihçe-i Hayat, Mektubat, Barla Lâhikası, Lem’alar, Kastamonu Lâhikası, Şuâlar, Emirdağ Lâhikası, Mesnevi-i Nuriye, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, İşârâtü’l-İ’câz, Muhâ-kemât okunabilir.

Dikkat edilirse, böyle bir sıralamada lâhikalarla diğer eserler aynı anda bitmiş olacaktır.  Böylece külliyatın umumuna birden bakılacak, her yerinde geçerli olan ve bütün satırlara sinen meslek ve meşrep düsturları hazmedilecektir.  Aksi takdirde sadece bir grup eserde yoğunlaşılır, diğerleri ihmal edilirse anlama ve uygulamada dengesizlikler meydana gelecektir.

Ayrıca büyük eserlerde yer almayan, topluca “Âsâr-ı Bediiye” denilen Münâzarât, Sünuhat, Divan-ı Harb-i Örfi gibi küçük eserleri de bitirmek gerekir ki, külliyat tamamen aktarılmış olsun.  Yaptığımız bu sıralama, sadece “kolaydan zora” doğru giden bir tavsiye niteliğindedir.  Yoksa ille de böyle olması gerekmez.  Daha değişik sıralamalar ve tavsiyeler de mümkündür.

Bilen kimseler rehberlik etmeli

Aslında en güzeli, “bilen birisinin yeni okumaya başlayan bir kimseye rehberlik etmesi”dir. İlk okumalarda anlamak için çok uğraşmamanız gerekir.  Çünkü yabancı olduğunuz için takıldığınız yer çok olacaktır.  Öncelikle çok okuyup diline, üslûbuna, genel mantığına ve yaklaşım tarzına alışmanız gerekir.  Eğer daha ilk okumalarda tam anlamaya kalkışırsanız, ya şevkiniz kırılır terk edersiniz ya da ne kadar çırpınırsanız çırpının bir şeyler eksik kalır.

Ama, “Hiç anlamaya çalışmadan, makine gibi okuyup geçin ve mânâyı hiç düşünmeyin” demiyoruz.  Elbette ilk okuduğunuz anda birtakım mânâ cevherleri açılmaya başlayacaktır.  Ancak sabırla ve fazla oyalanmadan okumayı sürdürürseniz, her geçen gün mânâyı daha iyi kavradığınızı görürsünüz.  Risale-i Nur, siz hiç farkına varmadan sizi eğitir.
Artık belli bir seviyeye geldiğiniz zaman çok dikkat ve tefekkürle, anlama azmi ve gayretiyle okumalısınız.  Bu azim ve gayret, çok mânâların açılmasına sebep olacaktır.  Bir arkadaşımız, “Yirmi Dördüncü Sözün İkinci Dalını çok ısrarla ve defalarca okudum, ama anlayamadım.  Çözemediğim yerlerini anlamak için çok uğraştım, düşündüm, araştırdım.  Bir gün saatlerce süren uğraştan sonra yine anlamaya çalıştığım mânâları düşünerek uyudum.  Rüyamda aynı yeri okudum ve bütün mânâlar açıldı.  Anlamadığım hiçbir yer kalmadı” dedi.

Israrlı istek, kilitleri açar

Demek, anlamak için ısrarlı istekte bulunmak, gayret göstermek, önemli bir sırrın açılmasına sebep olabiliyor.  Yeter ki isteyin.  Kafanıza takılan kilit mutlaka çözülür.  Ya siz bulursunuz, ya biri anlatır, ya Allah bir şekilde ihsan eder.
“Şahsî okumanın ne kadar olacağı” konusu da önemlidir.  Öncelikle herkes kendi durumuna göre uygun olan miktarı tespit edebilir.  Çünkü, herkes kendini daha iyi tanır, işini, meşguliyetini daha iyi bilir.

Bununla birlikte, Emirdağ Lâhikası’ndaki bir mektuptan anlıyoruz ki, her gün en az iki sayfanın okunması gerekir.  İki ilâ on sayfa civarı, “şahsî okumanın en alt seviyesi”dir.  Az gibi görünür, fakat devamlı olursa kazancı müthiştir.

Talebe-i ulûm müjdesi

Konuyla ilgili Emirdağ Lâhikası’nda, Bediüzzaman Hazretleri, şöyle diyor: “... Kalbe bu ikinci hakikat ihtar edildi.  Hakikat da şudur: ‘Her bir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i nuriyeye çevirsin.  Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç dört zat birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i nuriye ittihaz etsin.  Hiç olmazsa, işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar.  Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir’ diye kalbe ihtar edildi.”

Bu meşguliyet asrında, böyle bir müjdenin muhatabı olmak, büyük bir lütuftur.  Sanırım iman ilmini tahsil için her gün on dakikayı herkes ayırabilir.

“Şahsî okumanın en üst seviyesi” ise, 100–200 sayfa civarındadır.  Çünkü Üstat Hazretlerinin günde 200 sayfa okuduğuna dair hatıralar vardır.  Bayram Yüksel Ağabeyin anlattığına göre Üstat bazen talebelerine, “Bugün kaç sayfa okudunuz?” diye sorar, “Üç veya beş” cevabını aldıktan sonra, şöyle dermiş:

“Ben 200 sahife okudum.  Hem benim kalemim yok, çok ağır yazıyorum.  Hem de sizin gibi gazete gibi okuyup geçmiyorum.  Ben mânâsını da anlayarak okuyorum.  Hem de bakın ne kadar tashih ettim.  Elhamdülillâh, ben bugün bu kadar okudum, çok istifâde ettim.  Bugün imanım çok inkişaf etti.”

Altı saat süren dersler

Yine Üstadın sağlığında Isparta’da talebeleriyle yaptığı sabah derslerinin, namazdan sonra başlayıp beş altı saat, öğleye kadar devam ettiğini anlatan Bayram Yüksel, bu derslerden çok istifâde ettiklerini belirtiyor.

Ancak buna herkes, her zaman muvaffak olamaz.  Bu durum belli şahıslar veya müsait oldukları zaman yoğun program uygulayan kimseler için geçerlidir.  Ama okuyup anlamaya çalışan her insanın, ömrünün belli dönemlerinde, ayrıca her haftanın, ayın, yılın belirli bir safhasında yoğun programları olmalıdır.  Bunlar bir yerde, yenilenme, aküleri doldurma ve şevklenme uygulamalarıdır.

Şahsî okumanın nasıl bir ortamda gerçekleştirilmesi gerektiği de önemlidir. Mümkünse sakin ve sizi başka şeylerin meşgul etmediği bir ortamda okumanız gerekir.  Hatta hava müsaitse, kırlarda, bahçelerde, tefekkür ederek okumak çok faydalıdır. Ama bu mümkün olmuyorsa, vazgeçmemek, yine okumak lâzımdır.  Çünkü, insan hiçbir zaman hissesiz kalmaz.  Yeter ki, okumaya çırpınsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum