Musa Kazım YILMAZ

Musa Kazım YILMAZ

Hz. Ebû Bekir’in Tabir Ettiği Rüyalar

Rüyalar (3)

Resûlüllah’ın (sav) ashabı içinde rüyaları en isabetli tabir eden Hz. Ebû Bekir idi.

1) Bir gün Resûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Rüyada bir adam bana bir avuç hurma veriyordu. Onları yedim, içlerinde bir çekirdek buldum. Çiğnedim ancak çok sert idi. Sonra adam bana bir avuç hurma daha verdi; onları da yedim.” Hz. Ebû Bekir, “Rüyanı tabir edeyim mi ey Allah’ın Resûlü?” dedi. Resûlüllah, “Tabir et, bakayım” buyurdu. Ebu Bekir şöyle dedi: “Gönlünü ferah tut Ya Resûlellah; bu çekirdekleri sert hurmalar, gönderdiğin askerî birliklere işarettir. Sana iki kere hurma verildi; onlar iki kez ganimet elde edecekler. Her iki seferde de senin emanetini hakkıyla koruyacak bir adam bulacaklar.”[1]

2) Resûlüllah buyurdu: “Ey Ebû Bekir, gece rüyamda siyah bir koyun sürüsünün beni takip ettiğini, o sürüyü de beyaz bir koyun sürüsünün takip ettiğini gördüm” buyurdu. Ebû Bekir, “Ey Allah’ın Elçisi, Araplar seni takip edecekler, acemler de onları takip edecekler” dedi. Resûlüllah, “Doğrudur, seher vaktinde melek de aynı şekilde tabir etti” buyurdu.[2]

3) Resûlüllah (sav), “Ey Ebû Bekir, rüyamda seninle birlikte yükseğe çıkan bir merdivene tırmanıyorduk. Ben iki buçuk basamak senin önündeydim” buyurdu. Ebû Bekir, “Ey Allah’ın Elçisi, sen benden önce Allah’ın rahmet ve mağfiretine kavuşacaksın. Ben senden sonra iki buçuk yıl daha yaşayacağım” dedi.[3] Hz. Ebû Bekir kamerî takvime göre Resulüllah’tan 2,5 yıl sonra vefat etmiştir.

4) Bir gün Bir adam, “Ben bir rüya gördüm Ya Resûlellah” dedi. Resûlüllah, “Anlat bakalım” buyurdu. Adam şöyle dedi: “Bir bulut gördüm. O buluttan bal ve yağ damlıyordu. Az çok herkes o baldan ve yağdan yiyordu. Bir de baktım ki, yerden semaya doğru bir ip yükseliyor. Önce sen ipe tutundun ve yükseldin. Arkandan bir adam da tutundu ve yükseldi; sonra bir adam daha... Üçüncü bir kişi ipe tutunduğu sırada ip koptu. Sonra tekrar ip bağlandı, o kişi de ipe tutunup yükseldi.

Hz. Ebû Bekir, “Ya Resûlellah, izin ver bu rüyayı ben tabir edeyim” dedi. Resûlüllah, “Tabir et bakayım” buyurdu. Ebû Bekir şöyle dedi: “O bulut İslam’dır. O buluttan damlayan yağ ve bal ise Kur’an’dır. Kur’an’dan bal damlıyor adeta. Herkes az çok bu tatlılıktan istifade eder. O ip ise senin üzerinde bulunduğun hak yoldur. Önce sen o yolda yürüyüp yükseleceksin. Senden sonra da bazıları senin yolunu takip edecekler.” Sonra, “Ya Resûlellah, tabirde hata mı ettim yoksa isabet mi?” dedi. Resûlüllah, “Ey Ebû Bekir, isabet ettiğin yerler de oldu eksik bıraktığın yer de oldu” buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekir, “Vallahi Ya Resûlellah, eksik bıraktığım yerleri söyleyeceksin” dedi. Resûlüllah’ın yüzünde bir morarma oluştu ve: “Yemin etme, söylemeyeceğim’ buyurdu.[4]

İslam âlimleri, gökten inen ipin üçüncü şahsın elinde kopmasını Hz. Osman zamanındaki fitneye, İpin tekrar bağlanmasını da, Hz. Osman’ın şehit olup cennete gideceğine yorumlamışlar.

5) Bir gün Hz. Aişe babası Ebû Bekr-i Sıddıîk’a, “Rüyada üç kamerin (ayın) evime düştüğünü gördüm” dedi. Hz. Ebû Bekir, “Eğer rüyan doğru ise, yeryüzünün en hayırlı üç adamı senin evinde defnedilecek demektir.” Resûlüllah (sav) vefat edince Ebû Bekir, “Ey Aişe, bu senin evine düşen ilk kamerdir ve bu onların en hayırlısıdır” dedi.

6) Bir adam Hz. Ebû Bekir’e gelerek, “Rüyada bir tilki olduğumu gördüm; nasıl tabir edersin?” dedi. Ebû bekir, “Sen kezzab bir adamsın, bir daha yalan söyleme” dedi.[5]

7) Bir gün Hz. Aişe babası Ebû Bekr-i Sıddıîk’a, “Etrafımda sığırların kesildiğini gördüm” dedi. Ebû Bekir, “Eğer rüyan doğruysa, senin etrafında bir grup insan öldürülecektir” dedi.[6]

8) Bir bedevi Peygamber’in yanına gelerek, “Ey Allah’ın resulü, ben bir rüya gördüm” dedi. Resûlüllah (sav), “Anlat bakalım” dedi. Bedevi, “Gördüm ki, başım kesiliyor ve yuvarlanıyor, ben de ardından koşuyorum” dedi. Hz. Peygamber öfkelenerek, “Şeytanın uykuda sizinle oynaşmasını anlatıp durmayın” dedi.[7]

Muhtelif Rüyalar ve Tabirler

1) Bir gün Filistin’de yaşayan Hz. İbrahim (as) Mekke’deki oğlu İsmail’i ziyaret etti. Evine vardığında, İsmail'in eşi evdeydi. Hz. İbrahim kendisini tanıtmadan eşiyle konuşmaya başladı. Nasıl bir kadın olduğunu anlamak istiyordu. “İsmail nerede?” dedi. Fakat İsmail’in eşi çok kaba bir kadındı. İsmail’i soran yaşlı adama, “Sen ne yapacaksın onu, o çok hayırsız bir adam” gibi laflar etmeye başladı. Hz. İbrahim fazla kalmadan ayrıldı. Ayrılırken, “Kızım kocana söyle, eşiğini değiştirsin” dedi.

Bir müddet sonra İsmail geldi; eşi ona, “Bu gün yaşlı bir adam geldi, seni sordu” dedi. İsmail, “Anlat bakalım nasıl bir adamdı?” dedi. Kadın yaşlı adamın vasıflarını anlattı. İsmail yaşlı adamın kendi babası olduğunu anladı. Karısına, “Peki sana bir şey söyledi mi?” dedi. Kadın, “Bana, kocana söyle, eşiğini değiştirsin. Oysa eşiğimiz sapasağlam” dedi. İsmail, babasının karısını boşamasını istediğini anladı ve karısını boşadı.[8]

2) Abdullah b. Selam anlatıyor: Rüyamda kendimi bir bahçenin içinde gördüm. Bahçenin ortasında bir sütun vardı. Sütunun tepesinde de bir kulp vardı. Bana, “Bu sütuna tırman” denildi. Ben, “Tırmanamam” dedim. Bir hizmetçi bana geldi; elbiselerimi kaldırdı ve tırmanmama yardımcı oldu. Ben de tırmanmaya başladım. Sütunun yukarısına kadar tırmandım ve tepesindeki kulpa tutundum. Uyandığımda elim hala kulptaydı. Bu rüyamı Resûlüllah’a (sav) anlattım. Şöyle buyurdu: “O bahçe İslam bahçesidir. O sütun İslam direğidir. O kulp en sağlam kulptur, (el-Urvetu’l-Vüskâ). Ve sen vefat edinceye kadar o kulpa tutunacaksın.”[9]

3) Abbâsî halifesi Harun Reşid rüyasında bir ceylan tarafından emzirildiğini gördü. Halife rüyayı çok garipsedi ve tabiri için Şemseddin el-Kirmânî’ye (H. 786) gitti. el-Kirmânî şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri, Sütten kesildikten ve büyüdükten sonra emzirilmeyi görmek hapse işarettir. Ama seni kim hapse atabilir ki? Rüyanın tabiri için bir ihtimal kalıyor ki, sen bir cariyeyi seviyorsun ancak eşin tarafından o cariye ile buluşmaktan mahrum bırakılmışsın. Bu da bir hapistir.” Harun Reşid, “Aynen dediğini gibidir” dedi.[10]

4) Bir gün Abbâs b. Abdulmuttalib’in eşi Ümmü’l-Fadl hz. Peygamber’in yanına gelerek, “Ya Resûlellah, rüyamda sanki senin azalarından birisi benim evimdeydi. Be nedir?” dedi. Resûlüllah (sav), “Hayırlı bir rüya görmüşsün. Fatıma bir çocuk doğuracak ve sen onu emzireceksin” buyurdu. Bir müddet sonra Fatıma Hasan b. Ali’yi dünyaya getirdi. Kusem’in sütüyle onu emzirdim.[11]

5) Bazı rüyaların tabiri çok ilginçtir. Rüya ile vuku bulacak gerçek arasında hiçbir benzerlik bulunmuyor. Tabirname sahibi İbn Sirrîn’e göre bir kimse rüyasında ezan okuyup kamet getirir ve namaz kılarsa o kimse uyandıktan sonra bir yıl içinde vefat eder.

Bazen de rüya kaderin tecellisine sebep olur. Sasanî hükümdarı Erdeşir b. Babek’in babasının adı “Babek” değil, “Sasân” idi. Sasân çoban bir adamdı. Bir gün rüyasında bevl ettiğini ve bevlin buharının gökyüzünü kapladığını gördü. Sasân hemen rüya tabircisi Babek’in yanına gitti ve rüyasının tabir edilmesini istedi. Babek, “Önemli bir rüya görmüşsün. Eğer ilk doğacak çocuğunu bana evlatlık verirsen rüyanı tabir ederim, yoksa tabir etmem” dedi. Sasân, “Tamam söz; ilk doğacak çocuğumu sana vereceğim” dedi. Babek, “Gördüğün rüyaya göre senin bir çocuğun dünyaya hükümdar olacak” dedi. Fakat Sasân bunu ciddiye almadı ama yine de “Erdeşir” ismini verdiği ilk çocuğunu rüya tabircisi Babek’e verdi. İşte Sasanî hükümdarı Erdeşir b. Babek aslında “Erdeşir b. Sasân” idi ve Sasânîlerin ilk hükümdarı olmuştur.[12]

Mervân b. Hakem rüyasında mihraba idrar yaptığını gördü. Rüyası Saîd b. Müseyyeb’e anlatıldı. Saîd, “Bu rüyayı görenin soyundan çok sayıda halife çıkacaktır” dedi. Gerçekten de Emevî halifelerinin çoğu onun soyundandır.[13]

6) Bir arkadaşımız bir Perşembe sabahı rüyasında düğün hazırlıklarının yapıldığını ve ardından evlendiğini gördü. Rüyanın tesirinde kalarak hemen İbn Sirîûn’in tabirnamesine baktı. Tabiri şöyleydi: “Böyle bir rüya gören ya gerçekten evlenecek ya da hacca gidecektir.” Rüyayı gören sabahleyin eşine, “Hanım kendine mukayyit ol. Rüyada evlendiğimi gördüm. Tabire göre ya gerçekten evleneceğim ya hacca gideceğim. Sen sağlığına dikkat et de sana bir şey olmasın” dedi. Üç gün sonra pazartesi günü üniversitedeki ofisine gitti ve çalışmaya başladı. Saat 11 sularında telefon çaldı. Arayan Diyanet İşleri, hac işlerinden sorumlu Başkan Yardımcısıydı. “Hocam hemen pasaportunu gönder” diyordu. Arkadaşımız şaşkındı, “Hocam neden göndereyim ki?” dedi. Başkan yardımcısı, “Hocam irşat ekibinde hacca gitmek istemiyor musun?” dedi. Arkadaşımız “Hac” kelimesini duyunca rüya ile olan irtibatı hatırladı ve: “Hemen gönderiyorum Hocam. Peki, eşim de gelebilir mi Hocam” dedi. Başkan yardımcısı, “Onun için ücret gerekir, 2000 dolar yatırırsanız o da gelebilir” dedi. Böylece rüyayı gördükten 20 gün sonra eşiyle birlikte hacca gittiler.

6) Haccâc rüyasında gökten inen iki cariye gördü. Onlardan birisini aldı diğerini bıraktı. Rüyasını İbn Sirîn’e sordu. İbn Sirîn, (ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ) “Tadın bakalım fitnenizi (cezanızı!) Çabucak gelmesini isteyip durduğunuz işte bu!” ayetinden yola çıkarak rüyasını şöyle tabir etti: “İki cariye çıkacak iki büyük fitneye işarettir. Birisini göreceksin, diğeri de senden sonra vuku bulacaktır.”[14]

Gerçekten de Haccâc İbnü’l-Eş’as’in Deyrü’l-Cemacim fitnesini yaşadı. Orada 30 bin insan katledildi. On binlerce insanın katline sebep olan İbnü’l-Mühelleb’in fitnesi ise Haccâc’tan sonra ortaya çıktı.

7) Hz. Ebû Bekir (ra) gençliğinde ticaret için Şam’a gitmişti. Şam’da iken rüyasında bir kamerin göğsüne düştüğünü gördü. Rüyayı garipsediği için Rahip Yemliha’nın Yanına gitti ve rüyasını ona anlattı. Rahip, “Müjdeler olsun sana. Son peygamber Hicaz’da ortaya çıkacak ve sen ona ilk inananlardan olacaksın” dedi. Rahib Yemliha ayrıca, gelecek olan peygambere verilmek üzere bir mektup yazıp Ebû Bekir’e verdi ve mektubu iyi muhafaza etmesini tembih etti.

Yıllar sonra Hz. Muhammed (sav) olunca dostu Ebû Bekir’in yanına gitti ve: “Ey Ebû Bekir, ben Allah’ın elçisiyim ve son peygamberim. Bana iman et” buyurdu. Ebû Bekir, “Eğer peygamber isen bana bir mucize göster” dedi. Hz. Muhammed, “Rahib Yemliha’nın sana verdiği ve yıllardır koynunda sakladığın mektup mucize olarak sana yetmez mi?” buyurdu. Bunu duyan Ebû Bekir hemen iman etti ve mektubu çıkarıp ona verdi.[15]

8) Bir gün Mansûr rüyasında Hz. Azrail’i gördü. Önce biraz çekindi ama selam verip yanına oturdu ve aralarında koyu bir sohbet başladı. Sohbet esnasında Mansûr, “Ya dostum, eğer uygun görürsen sana bir soru sormak istiyorum” dedi. Azrail, “Buyur sor, Ya Emire’l-Müminin” dedi. Harun, “Ne zaman öleceğimi bana söyleyebilir misin?” dedi. Azrail beş parmağını ona gösterip kayboldu. Mansûr dehşet içinde uyandı. Acaba bu beş parmak neye işaret olabilirdi? Beş güne mi, beş aya mı, beş seneye mi? Hemen Tabircileri arattı. Tabircilerden kimileri beş güne, kimileri beş aya, kimileri de beş yıla işarettir, dediler.

Fakat İmam Azam Ebû Hanife, halife Mansûr’la araları iyi olmamasına rağmen,[16] “Halifeye beş şeyin Allah’ın ilminde olduğunu ve bunlardan birisinin insanın eceli olduğunu, Azrail’in de bunu bilemeyeceğini söyleyin. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: “Kıyamet saati hakkındaki bilgi yalnız Allah’ın katındadır; O, yağmuru yağdırmakta; rahimlerdekini bilmektedir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardı.” [17] Bu yorumu duyan halife rahatlamıştı.[18]

9) Harun Reşid’in eşi Zübeyde Hanım çok nahoş bir rüya görmüştü. Rüyasında Arafat’ta bütün hacılarla cinsel ilişkiye giriyordu. Ancak rüyasını âlimlere anlatmaktan hayâ ediyordu. Bir cariyesini tabirciye gönderdi ve kendisinin böyle bir rüya gördüğünü sıkı sıkıya tembih etti. Cariye rüyayı anlatınca tabirci, “Yalan söylüyorsun sen böyle bir rüya göremezsin” dedi. Cariye, “Evet hocam, ben değil, hanımım Zübeyde bu rüyayı görmüştür” demek zorunda kaldı. Cariye doğruyu söyleyince tabirci, “Bu çok hayırlı bir rüyadır. Zübeyde Hanım hacılara su içirecektir” dedi.[19] Gerçekten de Zübeyde Hanım Dicle nehrinin suyunu Arafat’a kadar götüren bir projeyi hayata geçirmiştir.

10) Evliyanın kerametine inanmayan Konyalı bir âlim rüyasında bir yemek kabını kalaylatmak için tüm kalaycıları dolaşır fakat kalaycıların tümü ona, “Senin bu kabını ancak Bursa’daki Somuncu baba kalaylar” derler. Konyalı âlim bu rüyayı önemsemez. Sonra tekrar aynı rüyayı birkaç kez görünce merak etmeye, hatta endişe etmeye başlar ve Bursa’ya gitmeye karar verir.

Bursa’ya vardığında Somuncu Baba’yı sorar ve sabahın erken saatlerinde dergâhına varır. Sonuncu Baba Kur’an okumaktadır. Konyalı âlim de hemen oturur ve onun dinlemeye başlar. Fakat Somuncu baba tecvit hatalarını yapmaktadır. Konyalı, “Kur’an’ı bile doğru dürüst okuyamayan bu adamın dergâhına ne diye geldim” der. Ancak yine de görüşmek için okumanın sona ermesini bekler. Somuncu Baba Kur’an okumayı bitirince şöyle arkasına döner ve Konyalı âlime, “Konyalı kardeş, biz Kur’an’ı tecvitle okumayı bilmeyiz ama kalpleri kalaylamayı iyi biliriz” der. Konyalı, rüyasının tabirini anlamış olur ve Somuncu Babanın eline kapanır.

[1] Hamud b. Abdullah et-Tuveycirî, Kitabu’r-Ru’ya (el-Mektebetü’ş-Şâmile, s. 128.)

[2] Beyhakî, Delâilu’n-Nübüvve, 6/337; Beyrut, 2001.

[3] İbn Abdulber, Kitabu’l-Mecâlis, (el-Mektebetu’ş-Şâmile, s. 202.)

[4] Buharî, hadis nu: 7046.

[5] Hamûd Abdullah, el-Mektebetu’ş-Şâmile, s. 140.

[6] İbn Abdulber, el-Mektebetu’ş-Şâmile, s. 202.

[7] Müslim, Sahih, hadis nu: 2268.

[8] İbn Ebi’d-Dünyâ, el-Menâmât, no. 129.

[9] Buhâri. Sahih, hadis nu: 6647.

[10] İbn Ebi’d-Dünyâ, el-Menâmât, nu, 232.

[11] İbn Maceh, Sünen, hadis nu; 281.

[12] Erdeşir b. Babek, Makale, Tahran, 2009.

[13] Belâzûrî, Ensabu’l-Eşrâf, 11/367.

[14] Belâzûrî, Ensabu’l-Eşraf, 5/165, Beyrut, 1997.

[15] İbn Asakir, Tarihu Medineti Dimaşk, 4/327, Beyrut, 1995.

[16] Abbâsî halifelerinin tıpkı Emevîler gibi Ehl-i beyte zulüm yapmaları üzerine İmam Azam Ebû Hanife, Ebu’-Abbâs es-Saffah’tan beri Abbâsî halifelerine verdiği desteği geri çekmiş, Emevî halifesi Hişâm b. Abdülmelik’e karşı isyan eden Zeyd b. Ali’yi desteklediği gibi Mansûr’a karşı isyan eden İbrahim b. Abdullah’ı da desteklemiştir. Hatta İmam Ebû Hanife savaşma taktiklerini anlatan bir mektubu İbrahim b. Abdullah’a göndermiş, fakat mektup halife Mansûr’un eline geçmiştir. Bu yüzden Mansur Ebû Hanife’yi zindana attırıp ona işkenceler yaptırmıştır. [bkz. el-Muvaffak b. Ahmed el-Mekkî, Menâkibu Ebî Hanife, s. 22, Haydarabad, H. 1321.]

[17] Lokman, 31/34.

[18] Nesefî, Medâriku’t-Tenzil ve Hakaiku’t-Tevil, 2/723, Beyrut, 1998.

[19] İbn Ebi’d-Dünyâ, el-Menâmât, no, 185.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
13 Yorum