Musa Kazım YILMAZ

Musa Kazım YILMAZ

İhlas ve Niyyet İlişkisi

Buharî’de yer alan hadiste Resûl-i Ekrem (sas) şöyle buyuruyor: “Ameller ancak niyetlere göredir. Her bir kimse için ancak niyet ettiği şey vardır. Binâenaleyh her kimin hicreti Allah’a ve onun Rasûlüne yönelik ise, onun hicreti Allah'a ve Rasûlünedir. Kim nail olacağı bir dünya veya evleneceği bir kadından dolayı hicret etmiş ise onun hicreti, hicretine sebep olan şeyedir"[1]

Resûlüllah (s) bu hadiste niyete, dolayısıyla ihlâsa büyük vurgu yapmıştır. Çünkü amelde ihlâslı veya ihlassız olmak tamamen niyetle ilgili bir meseledir. Kuşkusuz niyetin mahalli kalptir. Kalpte takarrür etmemiş bir niyet makbul değildir. Eğer niyetimiz halis olursa, niyetlendiğimiz amelin tümünde muvaffak olmazsak bile, amelimiz halisen livechillah olarak değerlendirilir. Niyetimiz halis olmazsa yaptığımız amellerin hepsi uçar gider. Bu yüzden İmam Şafiî (ra) gibi müçtehit âlimler, amelin heba olmaması için, abdest ve zekât dâhil bütün ibadetlerde niyeti şart koşmuş, telaffuzunu da müstahap kabul etmiştir.

Buharî’nin niyetle ilgili hadisinden anlaşıldığına göre sadece hicret değil, Allah’ın yanında bütün ameller niyete göre değerlendirilecektir. İnsan hicret etmek istediğinde niyeti sadece Allah ve Resûlü (s) olursa, bunun karşılığı olarak Allah ve Resûlü’nü bulur. Bu namazda da, oruçta da, zekâtta da hep böyledir. Hâlbuki niyeti Allah rızası olmayan bir insan, bütün çabalarına rağmen, söz gelimi, eğer hicretten maksadı bir kadın veya bir dünya malı ise bütün o meşakkatler cismaniyete ait zevkler uğruna çekildiği için, katlandığı her sıkıntı, sevaba dönüşmeden heba olup gider.

Başka bir deyimle, sadece cismaniyeti yaşayan, hep bedensel hayatla oturup kalkan ve hiçbir zaman vicdanın ve ruhun sesine kulak vermeyen bir insan, namaz kıldığında boş yere oturup kalkacak, oruç tuttuğunda boş yere aç kalmış olacak, hacca gittiğinde nafile yorulmuş olacak ve hakeza… Hayatı boyunca şurada-burada ömrünü beyhude tüketecektir. Yani böyle bir insan, hayatını Cenâb-ı Hakkın rızasına göre ayarlayan insanların elde ettiği neticeyi elde edemeyecektir.

Beyhakî ve Taberânî’de geçen bir başka bir hadislerinde de Resûlüllah (s), Müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır. Münafığın ameli de niyetinden daha hayırlıdır buyurmuştur.[2] Zira mümin, ne kadar gayret ederse etsin, niyetindeki amelin tamamına muvaffak olamaz. Allah ise, fazl ve kereminden, yapılan amelden ziyade, içteki niyete göre muamele etmektedir. Dolayısıyla, insanın niyetinin ona kazandırdığı sevap, elbette yaptıklarından daha fazla olacaktır. İşte bu yönüyle müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır.

Birçok hadisle sabittir ki, iyi niyet insana çok şey kazandırır. Meselâ bir insan, bir haseneye (iyiliğe) niyet eder de onu yapamazsa yine bir sevap alır. Eğer onu yaparsa, durumuna göre bazen on, bazen yüz, bazen de daha fazla sevap kazanır. Hâlbuki kötülükler, niyette kalsa günah yazılmaz, yapıldığı zaman da sadece bir günah yazılır.[3]

Bediüzzaman bu hadisi şerh ettikten sonra şöyle der:İşte, ey gàfil insan! Bak, Cenab-ı Hakkın fazlına ve keremine! Seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yazmak veya hiç yazmamak adâlet olduğu halde; bir seyyieyi bir yazar, bir haseneyi on, bazen yetmiş, bazen yedi yüz, bazen yedi bin yazar. Hem, şu Nükteden anla ki, o müthiş Cehenneme girmek ceza-i ameldir, ayn-ı adldir; fakat Cennete girmek, mahz-ı fazlıdır.”[4]

Münafığın ameli de niyetinden daha hayırlıdır. Çünkü eğer münafığın elinden gelirse yeryüzündeki bütün müminleri öldürür ve mallarını gasp eder. Fakat Allah onu bu niyetinde muvaffak etmez. O yüzden münafığın ameli niyetinden daha hayırlı kabul edilmiştir.

Niyetin mahalli kalptir. Kalbin insan ameli için ne kadar önemli olduğunu şu hadis göstermiştir: “Dikkat edin ey insanlar! İnsanın bünyesinde bir et parçası vardır; eğer o ıslah edilirse bütün vücut ıslah olur. Eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin; o kalptir.”[5]

Niyetle insanın âdet ve alışkanlıkları, birer ibadet hükmüne geçer. Yine hadise göre akşam yatarken gece ibadetine niyetli olan bir insanın, uykudaki solukları dahi zikir yerine geçer.[6] Zaten böyle olmasaydı, bu kadar az zamanda, bu kadar az amelle cennet kazanılabilir mi?

Sonuç olarak eğer mümine cennette ebedî bir hayat verilecekse, bu onun ebedî kulluk niyetine bahşedilmiş bir lütuf olacaktır. Diğer taraftan, kâfir ve münafık için de durum aynı şekildedir. O da, niyetinin kötülüğü ve bedbinliği sebebiyle ebedî cehenneme müstahak olacaktır. Biz müminler, kalbimizdeki ebedî kulluk niyetine binaen cennete konulacağız. Kâfir de niyetindeki ebedî nankörlük sebebiyle cehenneme ithal edilecektir. Kısacası, amellerin en küçüğünden en büyüğüne kadar bütününe değer ve kıymet kazandıran ve âdeta onlara hayatiyet veren sadece niyettir. İyi niyetli olalım ve niyetimize sahip çıkalım.

[1] Buharî, İman, 41.

[2] Mecmau’z-Zevâid, 1/61.

[3] Buharî, Rikjak, 31.

[4] Âediüzzaman, Sözler, 290.

[5] Buharî, İman, 39.

[6] Neseî, Kiyâmu’l-Leyl, 3.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum