Nurettin HUYUT
Said Nursi Ertuğrul Özkök e benzer mi?
Özkök öyle demiş bir söyleşisinde, “size çok tuhaf gelecek ama kendime çok benzettim.” Sonra açıklıyor hangi yönüyle benzettiğini; meğer fikri sabit olmadığı cihetiyle kendisine benziyormuş, yani her fikre açıkmış ve değişik ortamlarda serbest dolaşıp fikirlerini çekinmeden söyleyebiliyormuş. Olabilir saygı duyarız, duymasına ama…
Acaba diyorum, ona yapılan zulümlerin en küçüğünden bir tanesi Özkök’e yapılsaydı ne olurdu çok merak ediyorum.
Veya Hurşit Paşa divanına çıkarılıp idamla tehdit edilseydi, orada da rahat konuşur muydu?
Rusya’ya esir olarak götürülseydi ve Rus Başkumandanının karşısına çıkarılıp idamla yargılansaydı.
21 defa değil bir defa zehirlenseydi, ölümlerden dönseydi…
Sürgünlere gönderilseydi, defalarca hapsedilseydi, hiç bilmediği tanımadığı bir köye gönderilseydi ve burada yaşayacaksın denseydi…
Bunlar saymakla biter mi? Bitmez…
Hem Bediüzzaman Hazretlerinin farklı bir yönü daha vardı. O fikirlerini her ortamda değiştirmeden söylerdi. En cebbar kumandanlara karşı Tabasbus etmeden eğip bükmeden, dosdoğru, hem de yüzlerine…
20 defa zehirlendiği halde 21. de yine söylüyordu, yine haykırıyordu, kendisine berat verenlere teşekkür bile etmiyordu. “Zalimler için yaşasın cehennem” diyordu.
Kel Mustafa Paşaya, Sultan Abdülhamit’e, Hurşit Paşaya, Kemal Paşaya ve diğerlerine…
Her neyse aslında anlatmak istediğim bu değildi.
Bir zaman Harran Üniversitesinin rahmetli eski rektörü Prof Dr. Mahmut Sert de öyle demişti. Özel bir ders ortamında Risale-i Nurlardan bazı pasajları okurken “Said Nursi de tam benim gibi düşünüyor” demişti. Biz bu çıkış karşısında arkadaşlarla gülüşmüştük…
Olabilir bu asır enaniyet asrıdır. Herkes kendini dev aynasında görebilir. Normaldir.
Ama burada bir hakikati de görmezden gelmek olmaz.
Bediüzzaman gibi şahsiyetler birer yıldız gibidir. Saklanıyorlar, gerçek makamları ve gerçek hüviyetleri adeta gizleniyor. Onu bilen ve tanıyanlar sayısınca Bediüzzamanlar ortaya çıkıveriyor. Her yiğidin gönlünde farklı bir Said tezahür ediyor.
Zira insanın kişiliği, akıl seviyesi, bilgi dağarcığı, kazandığı hüviyet farklıdır. Adeta insanlar bin bir çeşit renklere bürünmektedirler. Her insan farklı bir renk gösterir. Farklı bir tonda tezahür eder.
İşte bu insan her nedense gördüğü ve tanıdığı insanları o renklere boyar. Onlara kendi farklı renkteki gözlüğü ile baktığından o renkte görür.
Bir onbaşı başkomutanlık sıfatını Yüzbaşı makamındaki haşmeti kadar bilir. Bir er o kadar da idrak edemez, o da çavuş makamındaki kadar bir haşmet anlar ve bilir. İşte o onbaşı dese ki, “filan Genel Kurmay Başkanının haşmet ve kudretini biliyorum. Onun emir veriş tarzı tam da benimkine benziyor” dese yalan söylememiş olur. Zira onun bildiği hakiki Başkomutanın haşmet ve şevketi değil onun bildiği Yüzbaşı haşmeti kadar bir haşmettir. O nedenle böyle bir şey söylerse pek de yalan olmaz.
Veya bir köylü hiç görmediği padişahın haşmetini kendi ağasından biraz daha yüksekte görür ve öyle de anlar. O dese ki, “bizim ağa neredeyse padişah kadar güçlüdür” yalan söylememiş olur. Zira o bildiği ve idrak ettiği seviyedeki padişahı kastetmektedir. Gerçek padişahı değil.
Aslında Sn. Özkök Said Nursi’yi o köylünün padişahı tanıdığı kadar da tanımıyor. O öyle biliyor ki, bir din âlimidir veya biraz daha ileri bir din bilginidir.
O nedenle o sözü hoş görmek ve anlayışla karşılamak gerek… Said Nursi’yi takdir etmesi de bir erdemdir. Alkışlanması gerekir. Diğerleri o kadar da bilmiyor ve takdir edemiyor.
Bu mesele Risale-i Nur da geniş izah ediliyor. Sizi Risale-i Nura havale etmek istiyorum. Özellikle 24. Sözün-3. Dal-10. asıl bu konuda gayet net…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.